Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken insanlar avlanıp toplayarak yaşarlarmış, koklayarak doğruyu bulur, dinleyerek yola devam ederlermiş, kimsenin belli bir mekanı yokmuş, herkes sadece kendisine sahipmiş ve tüm kapasitesini yaşamak için kullanırmış. Gel zaman git zaman dünyaya yerleşmişler, artık gerçeklikleri bambaşkaymış, daha kalabalık olmuşlar, bir sürü yiyecekleri varmış, kimin nerde durduğu çok önemliymiş ve diğerlerinin durduğu yere izinsiz gitmek bir felaketmiş. Kim kiminle beraber, kimin neyi var belliymiş. Zamanla kurdukları bu düzen onlara dünyanın kendi düzeninde nasıl yaşadıklarını unutturmuş, artık vahşi tarafları geçmiş olmuş ve bu geçmişten kalan yeteneklerini yitirirken geçmişin gölgesinden de kurtulamamışlar. Dünya herkesin içinde kendi kutuları olan büyük bir kutuya dönüşmüş, her yeni gelen bebek insan onlara tekrar özlerini hatırlatsa da insanlar tekrar onları da kendi kurdukları düzene göre yontuyorlarmış. Nasıl yaşanacağını unutmuşlar dahası hem yaşamdan korkuyorlarmış hem de gerçekliği kendi hikayelerine göre şekillenen zihin sanıyorlarmış. Gittikçe daha büyük mekanlar daha hızlı yemekler yapmışlar, çoğaldıkça çoğalmışlar..