"Her düşüncenin kendisinden sonra gelen düşünceyi belirleyen bir konumu ve hızı varmış. Tüm yaşamımız boyunca, aldığımız her nefeste, rüya âlemlerindeyken bile ne düşüneceğimiz belliymiş. Fikirlerin de bir alın yazısı ve değişmez kaderleri varmış. Derinlerde kendi kendine düşünen beyin aslında yüzeyde de aynı şeyi yapıyormuş. Ben diye bir şey yokmuş aslında ama o varmış. Beyhude sorulmuş yıllar yılı 'Ben neyim? Ben kimim?' diye. Hem yüzeyde hem derinde işi düşünmek olan bir organmış o sadece. Nasıl ki kuşun benliği yok ama beyni varsa ve bu beyin sadece yemi görünce tanıyıp onu yemeye, belayı görünce bilip ondan kaçmaya yarıyorsa, insan beyni de buna eşmiş ve belki biraz gelişmişi ama özünde aynısıymış. Kuşun o küçük kafasına benlik koymayan mantık, neden sadece birkaç basamak üstte olan insan zihnine benlik sokuşturmaya çalışmış ki? Duyguların kalpte olduğunu zannetmek kadar feciydi, benlik diye bir şeyi icat edip de onu beynin içine yerleştirmek."