İnsan kendini kandırabildiği kadar tat alabiliyor yaşamaktan. Kandırmak olmasa bile aldanmakla mümkün olan bir durum mutluluk. Zaten bizim mutluluk dediğimiz şey hiçbir zaman geleceğe ait olmamıştır. Geleceğe ait olan şey umuttur. Mutluluk kısa bir süreliğine yarını unutmaktır. Diğer yandan umut denen bir illet durum saklı zihnimizin derinliklerinde. 2008 Avrupa Şampiyonasında, son saniye Semih Şentürk'ün golünü beklemeye umut, artık beklememeye umutsuzluk, gerçekleşince sevinçten deliye dönmeye mutluluk denir.
Ama bir de ne demiş Nietzsche, "Umut işkenceyi uzatır" doğru da demiş. Sırf Semih o golü attı diye her milli maçta, yıllarca son saniyeye kadar golü beklemeye devam eden bir nesil çıktı ortaya. Bunca zaman içinde son saniye golleri genellikle gelmedi. Ve biz o nesillerin bireyleri olarak yine de bekledik. İşkencemiz uzadı ama biz yine bekleyip durduk. Semih futbolu bıraktı ama biz yine bekledik. Mesele ne Semih idi ne de gol. Biz umut etmeye bağımlı bir yapıdaydık hep. Belki de nadiren gerçekleşen şeylerin eşsizliğiydi umudu vazgeçilmez kılan. Bizler için monotonlaşan her şey kıymetsizdir ve monotonluk durağan bir intihar şeklidir. Bu intihar şeklinde bile yaşamayı bize dayatan şeydir umut.
Umudumuzu kaybetmemizi istemezler. Umut bizi sabırlı kılar. Umudumuzu kaybedersek belki de özgür kalacağımız için sistem bize umudu dayatır. Bir yandan korkutur haberler diğer yandan başarı öyküleri ile umut verir. Bizi yöneten iradenin en güçlü iki silahından biridir umut...