BİR FAZİLET İFADESİ : BİLMİYORUM (2)
Yalnızlığı bilmiyorum. Dünyanın ezici kalabalığı mı yalnız bırakır insanı, uçsuz bucaksız kıpırtısızlığı mı? Geçici bir hava boşluğu mudur hayatın içinde, yoksa her yeri kaplayan müebbet bir titreme mi? Kendimizin mi sorgusudur, başkalarının mı mahkemesi? Seslerin kaybolup gidişlerini görüyorum; ama yalnızlığı bilmiyorum.
İnsan Kıpırtısızlığı...
İnsanoğlu, Hazreti İsa'da 2000 yıl boyunca, kendi doğasıyla yazgısını çözecek anahtarı aramıştır. İnsanoğlu, insanlık ağlatısının olası çözüm umudunu Hazreti İsa'da bulmuştur. İSA DOĞMAZDAN ÇOK ÖNCE ÇARMIHA GERİLMİŞTİR. VE YILIN HER GÜNÜNDE GÜNÜN HER SAATİNDE ÖLDÜRÜLMEKTEDİR. İsa'nın yazgısı, insan denen memeli hayvanın ağlatısının ardındaki gizi simgelemektedir...
Payel
Reklam
Hayır, boş verin denizi! Onun sessizliği ve kıpırtısızlığı ruhta sevinç duyguları uyandırmaz: su kütlesinin zar zor fark edilen salınışında insan hep aynı engin ama uyuyan gücü, onun gururlu dalgalarıyla acı acı alay eden ve onun cesur tasarılarını, bütün uğraşlarını, emeklerini derinlere gömen o gücü görür.
Sayfa 113 - Everest Klasikler 5Kitabı okudu
"Sen her şeye faydacılık açısından baktığın için sana boş geliyor olabilir. Ama insan hayatta bazı şeyleri de faydasız olduğunu bile bile yapmaktan keyif alır" diyorum. Diyorum ama ben de bilmiyorum nasıl bir ruh halidir hayatta bir yerlere varmaya, illa da bir "şey" olmaya, hızlandıkça hızlanmaya tenezzül etmemek? Nasıl bir ruh halidir yetinmek eldekilerle, denizin ve talihin verdikleriyle, günün sonunda kazanacağın epi topu iki cılız balık ile bir avuç yosun olsa bile? Ve nasıl bir şeydir dönmek akşamları eve, bir elinde senelerdir yenileyemediğin bir olta, diğer elinde ölü sıska balıklar ve yüreğinde yetinmenin huzuruyla? Bu sabrı, bu kıpırtısızlığı, bu sükûneti bilmiyorum. Kaosa ve harekete ve göçebeliğe ve değişime ne kadar şerbetliysem, o kadar uzağım yerleşikliğe, barışıklığa, balıkçıların yaşam felsefesine...
Her insan eylemi toprağın karmaşasında yitip gidiyor, karmaşayı besliyordu. Her insan eylemine karşı toprak dünyaya kıpırtısızlığı, değişmezliği veriyor, verdikçe de yüzeydeki bu kıpırtısızlığı yırtıp duruyordu.
Sayfa 106 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Çocukların büyüyüşüne hayretle bakıyordu, inanamayarak bakıyordu. Ağlayan, inleyen enin içinde bir insan yavrusu, ne olduğu ne olacağı belirsiz. Tuhaf ve öngörüsüz bir sıradanlıktan, insanın hep olduğu gibi ne yaptığını bilmeden ve önemsemeden ama kendine de mani olamadan yaptığı, yaptıktan sonra olmasa da olurdu yahut keşke yapmasaydım deyip kıpırtısızlığı daha değerli bulduğu yaramaz bir eylem, hata ya da rastgele bir işten sonra fark ettiği hareketsizliğin güzelliğine bakakaldığı böyle bir şeydi çocuğun oluşu da.
Sayfa 214Kitabı okudu
Reklam
Toprak başlangıcına, başlangıçtan önceye dönüyordu. Taşıdığı ne kendisi, ne kentler, ne varlıklar, ne dünya, ne de zamandı, yalnızca karmaşaydı. Kıpırtısızlık içinde uzanan dünyanın yüzeyinde, hemen yüzeyin altında karmaşayı taşıyor, karmaşayı yoğuruyor, karmaşayı haber veriyor, karmaşayı seriyordu. Her insan eylemi toprağın karmaşasında yitip gidiyor, karmaşayı besliyordu. Her insan eylemine karşı toprak dünyaya kıpırtısızlığı, değişmezliği veriyor, verdikçe de yüzeydeki bu kıpırtısızlığı yırtıp duruyordu. Yüzeyi seriyor, serdikçe durmaksızın yırtıyor, şiddetli darbelerle parçalıyordu. Akıp giden, kayıp duran kent de kendini değil yokluğunu belirtiyordu.
Sayfa 106Kitabı okudu