Yeteri kadar mutlu olsaydık, bu programı kullanır mı idik merak ediyorum. Bazen iç güdülerimizi o kadar bastırıyoruz ki, kendi kendimizi yalnız ve kimseler tarafından anlaşılmadığımızı düşünüyoruz. Öyle iç güdüler ki bunlar, bize enerji veren, bizi mücadele ettiren, bizi var olduğumuzu hissettiren ama toplumca ve bilgelerce kötülenen... Belki de o kadar bastırıldık ki, çoğu zaman kendi irademizle bastırmıyoruzdur bile. Onun verdiği yaşama sevincine, tamam tamam hemen kızmayın enerjiye, bazen o kadar ihtiyaç duyuluyor ki; ölüden farksız sahte bir entellektüel havayla bende zaten kitap okuyorum diyoruz. Oysa içimizde bir ceset taşıyoruz. Katili kim emin değilim, iç güdülerimizin kokuşmuş kokusu ile geceleri yalnız ve düşünceli geçiyor. Bir şey yapmaktan çok bir şeyleri izleyen... Mücadele vermekten çok bahane arayan... Bir katil var. Evet bir katil var. Son bir ölüme daha ihtiyacımız var. Bir kere daha katil bulmamız gerekecek. O içimizdeki ölüyü öldürecek. O enerji veren güdülerimizi canlandıracak, gülümsetmese bile surat astırmayacak. Denizimiz büyük dalgalı olmasa bile çarşaf gibi de olmayacak. Belki anlayan biri olmayacak ama yalnız da olmayacağız. Geceleri düşünceli değil de sabahın hayaliyle geçireceğimiz... İşte bunları aldı bizden toplum. Toplum değerleri, can çekişen, pis kokan ceset bıraktı geride. Daha az kötüyüz belki. Belki daha az insana acı veriyoruz ama vermediğimiz her acı sanki ruhumuzda bir yerlerde. İşte öyle bir şey iç güdüleri öldürmek, öldürtmek. İşte öyle bir katil toplum değerleri.