Bu, kötülük, dedim. Habis bir akıl. Hastalıklı bir bilgi. Kibirle zehirlenmiş bir dil. Sevgisiz. Yıkıcı. Küçülten. İnsanları içtenlikleriyle aşağılıyor. Sen, dedim, yazı yazıyorsun. Kitap okuyorsun. Harfler sadece bizim kalbimizden doğmazlar. Başka hayatların acısını, yokluğunu, heveslerini de yüklenir gelirler. Gelirler ve bize saygıyı getirirler, inceliği getirirler, kederi getirirler. Elbette huzursuzluğu da. İnsan, hastalıklı bir düşkünlükten, muhteris bir küçüklükten gelmiyorsa nasıl olur da başka hayatları, o hayatların ezik, kırık, yaralı sözlerini küçümser? Bilgi, başka insanlara götürmüyorsa nereye götürür bizi? Yazmak bir varoluş erdemi değilse nedir? Kabalık hangi kalbi iyileştirir? Küfür, nasıl bir gelecek kurar bize? İnsan nasıl bir değersizlik duygusuyla büyür ki kimseyi sevmez. Kendinden başka bilgisi olmaz. Öğrendiği her şey onu herkesten uzaklaştırır. Biliyor musun dedim, onurunu bitiriyorsun. Kendisini acısıyla var etmeye çalışan bir hayatı, kendi çaresizliğine tutunmuş bir hayatı, yürek çarpıntılarıyla boğulan bir hayatı, kendi sözüne benzetmeye çalışıyorsun. Benzemedi diye aşağılıyorsun. İnsan birisine merhaba derken bile iki cümle kurar. İkinci bir cümle kursan belki kalbin açılacak. Bu, tüketir insanı. Bu, bilgisizlik bile değildir. Güzellik, kinden doğmaz. Anlamak, nefretten doğmaz. Hiçbir büyük düşünce, hiçbir küçük akıldan doğmaz.
İnsan kadife bir hatıradan başka nedir ki? Geçmiş: üstümüzü her gece onunla örttüğümüz... uykuların derininde kor yankılarına düşer gibi olduğumuz ve sonra unuttuğumuz. Dağın doruğu ile dağın derini arasındaki mesafeden başka nedir ki insan: derininde kor tutmuş haller, doruğunda ıssızlık bilgisi... Güne ait sesler çoğaldığında hatıranın kendisi de kokusu da bilgisi de silikleşecek...Ve, insan sabahın nemi kadar sessiz olmayı isteyecek.
Reklam
ben seni sevmek istiyorum, diyecektin, diyemedin. güzellik tanrının değil, insanın insana bağışıdır, diyemedin. yalnızlık taşa çevirir yüreği, diyemedin. insan sevmezse dünya bir yaşama cezasından başka nedir ki, diyemedin. her vazgeçişte gövdemiz biraz daha uzaklaşır bizden, diyemedin. insan bütün acılardan sadece bir sevgi sözüyle döner dünyaya, diyemedin.
Gençler, en çok öğretmenlerini örnek diye alırlar. Öğretmen gevşek veya ahlâksız oldu mu, gençte ilk tepkiler başlar ve bu tepkiler her şeyi inkara kadar gider. Öğretmen, ahlâk bakımından mükemmel bir insan olmalıdır. Yani seçkin bir zümreden olmalıdır. Halbuki bizde herkes öğretmen olmuştur. Ne ilkokul öğretmenleri için, ne de ortaokul ve lise öğretmenleri için bir karakter seçimi yapılmamıştır. Yalnız gerektiği zaman bir yoklama yapılmış, onda da çok kere haksızlık olmuştur. Kim daha çok veya kuvvetli tavsiye mektubu getirmişse sınavı o kazanmıştır. Öğretmen olacak gençleri soy, karakter, aile bakımından gözden geçirmek gerekmez mi? hattâ öğretmen olacak bir gencin soyu, bilgisinden daha önce gelmez mi? işte bu önemli nokta tamamiyle ihmâl olunmaktadır. Askerî okullara girecek öğrencilerin nasıl Türk soyundan olması şartsa, öğretmenlerin de Türk soyundan olması öylece şart olmalıdır. Bundan başka, ahlâki özellikleri nedir, bazı zayıf tarafları var mıdır, öğrenci gözünde gülünç bir tip midir, bütün bunlara da dikkat edilmelidir. Halbuki bunlara hiç dikkat olunmuyor ki, sonucun ne olduğu meydandadır.
Gençlik ve AhlâkKitabı okudu
Hangi hayal hangi hatıranın yerini tutar Bir gövdeden ötekine gölgelenen zamanlar Ey çaresizlikten yapılmış yaşama bilgisi Taşların taşlarla konuştuğu bu yalnızlıkta İnsan üzüntüden başka nedir ki...
Sayfa 9 - KırmızıkediKitabı okudu
Papa Eftim'e Neden Baba Eftim Deniliyor?
Papa Eftim'in torunu ve Türk Ortodoks Patrikhanesi Basın Sözcüsü Sevgi Erenerol, kendisiyle yaptığımız görüşme sırasında sormuş olduğumuz "Neden Baba Eftim? Papa Eftim'e gerek Atatürk gerek Alparslan Türkeş gerekse diğer devlet adamları neden 'Baba' diyerek hitap ediyorlardı? Papa Eftim bu sevgi ve saygıyı nasıl
Reklam
308 syf.
·
Puan vermedi
·
11 günde okudu
Hafızaları alt üst eden “Ruh Adam”
Bu incelemeyi bir o kadar çok yapmak isteyip bir o kadar da nasıl toparlayacağım konusunda tereddütte kalmamı hesaba katmazsak gelin detaylara bakalım. Kitabı alıp okumadan önce Hüseyin Nihal’in fikir dünyasına bir göz atmakta fayda var diye düşünüyorum. Herkes kitaplarında kendinden izler taşıyor fakat Atsız bu kitabında açık bir şekilde
Ruh Adam
Ruh AdamHüseyin Nihal Atsız · Ötüken Neşriyat · 201926,7bin okunma
Ne de olsa sevgisiz bir hayat yaşamaya değmez. Sevgisiz bir hayat nedir ki? Meyve vermeyen bir ağaçtır. Rüyasız bir uykudur. Hatta bazen uyumayı bile başaramamaktır. Günlerini penceresiz ve kara duvarlı bir odada geçirip güneşi beklemektir, insan bu odanın bir anahtarı olduğunu bilse de kapıyı açıp dışarı çıkmak istemez.
Kant Estetiği
Kant'a göre insan doğayı kendi dışında ve kendini doğa içinde kavrar. Kendi dışındaki doğada gerçeği arar ; kendi içinde iyiyi arar; bunlardan biri saf aklın işidir, öbürü ise pratik aklın (özgür istencin) Bu iki kavrama (algılama ) aracı dışında , Kant'a göre bir de yargıda bulunma , karar verme ( Urteilkraft) yeteneği vardır ki , yargıda bulunmaksızın karar oluşturan ve arzusuz hazzı üreten de bu yetenektir. Estetik duygusunun temelini bu yetenek oluşturur. Kant'a göre güzel ,öznel anlamda ,yargıda bulunmadan ve ortada herhangi bir pratik yarar olmadan ,genel olarak hoşlanılan şeydir; nesnel anlamda ise, şeylerin ,amaçlarına ilişkişn hiç bir şey bilmeksizin ,algılanabilir ölçüde amaca uygun biçimlenişidir. Schiller' e göre sanatın amacı ,tıpkı Kant gibi , güzelliktir ; güzelliğin kaynağını ise ,pratik yarar amacı taşımayan haz oluşturur.
Kitaplar dahil her şeyden en çok şeyi alacak olan kişi, zaten bilgi sahibi olan kişidir. İnsan, deneyim yo­luyla daha önceden erişemediği şeyleri sonradan da kavrayamaz.
Sayfa 96 - Aylak Adam Yayınları.
Reklam
622 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
11 günde okudu
Ah kitap seni nasıl anlatsam. Çok hareketli bir insan olduğum için kitabı okurken hadi artık kalk şu yataktan şu üstünü giyinip bir köyüne git işinin başına geç diye avazım çıktığı kadar bağırmak istedim. Sen nasıl bir insansın ya Oblomov .Gerçek ismi İlya Ilyiç olan adam hayatını yaşamak, çalışmak, hareket etmek ,gezmek yerine tüm gün uyumayı
Oblomov
Oblomovİvan Gonçarov · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202139bin okunma
Hani insan kendine, ailesine en uzak yaşayışa imrenir, onun için her şeyi yapar, kendine en uzak insana meyleder, her kılığa girer ama olmaz. Olmayışına dair binbir anı ile es­ki yaşantısına döner. Eski yaşantının sakinleri bunu burnu sürtülme, işin aslını sezme, nihayet yola gelme, kan çekme­si vs. her tür yanlış anlama ile anlar adlandırır, tanımlar, ta­nımayana tanıtır, sündürürler. İnsan da dönüp bir şey diyemez. Çünkü bin başka halden, bin başka olma umudundan bir tanesinin gerçekleşmemesi hali ile bir ölü olarak döndü­ğü yerde ona diri muamelesi yapılmasını bile anlayamaz. As­lında başkalarına bunca seyahatten, bu her şeye razı ama eli boş dönüşünün hakaret olduğunu bilir ama toprak sahipleri bunu mesele yapmaz: "Döndün, sonunda kıymetimizi anla­dın, yolu buldun ya," derler. Bunun gibi işte insan yine kar­nını doyurur, ama tat yoktur, güler gibi yapar, neşe yoktur, var gibi yapar, yoktur, herkese haklılarmış gibi yapar çünkü güler, yer ve vardır. Nasıl ki bunlar yoktur, haklılık da zaten hiç yoktur. Bir şair demiş gerçi "Eve dönmek kendine sar­kıntılık etmekten başka nedir ki?" diye.
Aşk, hayat'tan daha değerlidir ve bir insan kalbinin yanında bir kuşun kalbi nedir ki?
256 syf.
6/10 puan verdi
·
5 günde okudu
İçimizdeki Şeytan
Kitabı çok sevmesem de kitabın anlatmak istediği şeyler hoşuma gitti. Kitabın içimizdeki şeytan adı altında Ömer'in kötü duygularını bu şeytana yüklemesi ve Macide'ye aşık olmasını anlatıyor. Kitabın isminden de anlayabileceğimiz gibi konumuz içimizdeki şeytan , peki burada kitapta anlatılmak istenen içimizdeki şeytan nedir ? Bana
İçimizdeki Şeytan
İçimizdeki ŞeytanSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 2019170,8bin okunma
–Bir düşün: İnsana onlarca, yüzlerce yıl merhamet, sağ­ duyu ve mantık öğretip, onu bilinçlendirdim diyemezsin, her şeyin bir bedeli var. En önemlisi de bilinç. İnsanlar acı­masızlaşabilir, hassasiyetlerini yitirebilir, kan, gözyaşı ve acı görmeye alışabilirler, tıpkı kasaplar, ya da bazı doktorlar ya da askerler gibi; ama hakikati bir kere öğrendikten sonra ondan vazgeçmek nasıl mümkün olabilir? Benim fikrime göre bu imkansız. Çocukluktan beri bana hayvanlara eziyet etmememi, merhametli olmamı öğrettiler; okuduğum bü­tün kitaplar da bunu öğretti ve sizin kahrolası savaşınızdan zarar görenlere öyle acıyorum ki canım yanıyor. Ama işte zaman geçiyor ve tüm bu ölümlere, acılara ve kana alış­maya başlıyorum; gündelik hayatta da daha duyarsız, daha tepkisiz olduğumu ve yalnızca en kuvvetli itkilere cevap verebildiğimi hissediyorum, ama savaş gerçeğinin kendi­sine alışamıyorum, esasen akılsızca olan bu şeyi anlamayı ve açıklamayı aklım reddediyor. Bir milyon insan bir yerde toplanıp edimlerine haklılık kazandırmaya çalışarak birbi­rini öldürüyor ve hepsi eşit derecede hasta ve hepsi eşit de­recede mutsuz. Delilik değil de nedir bu?
Resim