Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
23,5 Nisan
Sancılı on yıllardan çıkmış ulusun tarihinde çok önemli bir ak gündür 23 Nisan. "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" düsturunun meclis salonuna perçinlendiği gündür. Ve böyle bir günün 'yaşam' denilen çocuğa ve geleceğe akıtılan mirasıdır. Türk ulusunun belki de en akıllıca yaptığı öngörünün tarihidir. 'Gelecek'
Askerlikte herkese verilen klasik bir öğüttü, önden gitme alnına vururlar, arkadan gitme sırtına vururlar. Bir de buna benzer bir ata sözü de vardır, yukarda yatma yel alır, aşağıda yatma sel alır. Bu nedenle insanlar, ortada olmayı seçecek şekilde evrimleşmişlerdir. Bu da büyük çoğunluk demektir. Yani bir tür sürü güvenliği. Toplumda ise en
Reklam
200 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Söylemezlerse bilemeyiz
Kitabı uzun zamandır tavsiye olarak görüyordum bir yerlerde, Kitapyurdu'nda da yılın kitaplarından seçilince biraz beklentimi yükseltmiş olabilirim.Beklentim oranında olmasa da kitabı beğenmedim değil, beğendim açıkçası.Akıcı bir kitap. Her birimizin belki şahit olduğu, belki de oradan buradan benzerini duyduğu bir aile hikayesine şahitlik ediyoruz.Bu ailenin aynı yaşamı yaşarken, her bireyin özelinde ayrı bir dünyada yaşayıp dünyasını başka tanımladığını görüyoruz. Bir yerde denk gelmiştim sayılar bile net değil aklımda ama şu minvalde idi: bir anne babanın 5 çocuğu varsa orada bir aile değil 5 ayrı aile vardır diye. Bu aileye gelirsek cok daha hayat sığıyor bir geniş ailenin yaşamına. İnsan, karşısındakini, hatta yanıbaşındakini bile ancak kendi görmek istediği kadar görüyor, duymak istediği kadar duyuyor. Ama işte kimse o kadardan ibaret değil, insan belki de karşındaki hakkında yalnızca bundan emin olabilir. Kendim de başta olmak üzere insan yargılamak, bir davranışla insanı tanımlamak o kadar kolay ki. Her birimiz umarım zor olanı yapmak için, bir durup anlamaya çalışmalıyız. Çünkü onlar söylemezse bilemeyiz biz ahvallerini.
Söyleme Bilmesinler
Söyleme BilmesinlerŞermin Yaşar · Doğan Kitap · 20233,905 okunma
432 syf.
10/10 puan verdi
OKUYUN, OKUTUN!!!
Gözyaşı Mührü. Mükemmel bir keşifle sizlerleyim. Yine çok güzel bir fantastik kitap bulduğum için çok mutluyum. Ve bu kitabın yazarı bir Türk. Bunun mutluluğunu cidden anlatamam. Olay örgüsü ince ince işlenmiş, maceralarımız asla bitmiyor. 430 sayfayı soluksuz okudum desem yeridir. Hikayemiz bir dağın derinliklerinde bulunan Yeraltı Şehri’nde
Gözyaşı Mührü
Gözyaşı MührüAhmet Tokdemir · Duvar Yayınları · 20232 okunma
İNSAN OLMAK KOLAY DEĞIL; Dürüstlük ister, Mertlik ister, Doğruluk ister, Samimiyet ister, Kısacası insan Olabilmek "KARAKTER" ister!
Gene ispat etmiş oldun her şeyi mahvetmekte ne kadar mükemmel olduğunu. Çekil kabuğuna bir yüzyıl daha kal orada yalnız başına. Gerçekten düşündün mü oradan kurtulacağını ? Ne kadar absürt. Zaten sonu apaçık olana inanmamak. Her şeyi mahvedersin sonra gene tek başına kalırsın. O somurtkan çirkin suratın ile kimse yanına yaklaşmaz kimse çıkarmaz zamanın bile durduğu yalnızlığından. Sen hastasın. İnsanlarla konuşmak, insan olmak sana göre değil. Yanıldın sen ait değilsin bu dünyaya. Acınası hâldesin. Kimse seni kabullenmeyecek. Giyin, süslen, başarılı ol... Senin beynin hasta bir kere. Dışın güzel olsa ne yarar için küflenmiş ise. Devam et rol yapmaya yapabildiğin kadar sonunda atlayacaksın sonsuzluğa. Hissedeceksin soğuk demiri teninde. Damarlarında akanı hissettiğinde bir sıcaklık belki de bir huzur kaplayacak içini. Kemiklerin birbirine girmiş organların çorba misali. Bu kadar kolay mı bıraktın her şeyi? Bu kadar boş mu verdin her şeyden? Sönüp gitmektense yanıp kül olmak daha iyi ...
Reklam
Kolay olmasa gerek, İnsanların bu kadar acımasız olduğu, iyilerden çok kötülerin sözünün geçtiği, gerçek ilişkilerin değil çıkar ilişkilerinin revaçta olduğu, insanların imkân olarak görüldüğü bir dünyada böyle hassas bir insan olmak. Hassas olmayan insanlar için yaşam daha kolay, düz bir çizgi üzerinde yaşayıp gidebiliyorlar, daha az sorgulayarak. Ama hassas insanlar için, her detay bir hüzün sebebi haline gelebiliyor.
"Yüzünde çiçek açtırmadığınız insanların en son mezarında da çiçek açtırmayın." Ben bunu yaşadım ve çokta sinir oldum. Yaşarken -kim olursa olsun- acısı ve yarası olduğunuz insanların mezarında size gözyaşı dökmek bile hak değil ki daha mezarına çiçek koymak? Hayırdır öldürdüğünüz mutluluklarını bir çiçekle mi kapatmaya çalışıyorsunuz?
insanın başkasına bakıp, kendini keşfetmesi bana doğru gelmedi hiçbir zaman. çünkü başkası olmaya çalışmadan önce kendiyle tanışmak insan, ben toplumun öğrettiği kavramları hayatıma kabul etmeden yaşadım. “erkekliği” futbolu bilmek değil, hayatı çözmeye çalışmak olarak gördüm mesela. “kadınlığı” da namus değil, dürüstlük ve güçlü olmakla adlan­dırdım. “kıskanmayı” sevmenin göstergesi diye düşünmeyi bırakıp, “bel­ki de güvenilmezliğin göstergesidir.” diye kodladım. “aşkı” da sadece iki kişi arasında yaşanan bir şeyle kısıtlamayıp, onu evrendeki her şeyle yaşamayı seçtim. çünkü birilerine göre yaşayıp, herkes gibi olmazsanız hep dışta kalıyorsunuz... ben de herkes gibi olmadığımı, geçen gün biri, “eğer seni anlaya­cak birini arıyorsan işin zor.” dediğinde anladım... ve sonra düşündüm de herkesten farklı olmak da hiç matah bir şey değil. herkes olunca daha kolay mutlu olabiliyorsun ama herkes ola­mayınca hep dıştasın, hep “garip”sin...
736 syf.
9/10 puan verdi
·
16 günde okudu
Sophie'nin Seçimi öyle bir kitap ki bir kez okuyunca insan kendini bir şeyler yazmak zorunda hissediyor. Kapağını kapatıp, hemen başka bir kitaba geçebilmek öyle kolay değil. Yazmak zorunda hissediyorum ama hakkını verebilir miyim bilmiyorum, ellerim geri geri gidiyor. Yine de bir şeyler "gevelemeyi" deneyeceğim. Ben, kitapları
Sophie'nin Seçimi
Sophie'nin SeçimiWilliam Styron · Doğan Kitap · 201997 okunma
Reklam
Aynı temayı devam ettirirsek, dördüncü kötülük, altı yaşındaki bir çocuğun, ister Yahudilik, ister Hristiyanlık isterse de başka bir din olsun, bir dine sahip olduğunun söylenmesinin uygun olduğu şeklindeki varsayımdır. Bunu başka şekilde söylemek gerekirse, hiçbir şeyden haberi olmayan ve hiçbir şeyi anlamayan minnacık bir çocuğun vaftiz edilmesinin onu tek hamlede bir dinden diğerine geçirebileceği fikri saçma görünür ama daha da öncesinde minnacık bir çocuğu herhangi bir özel dine ait olarak etiketlemekten kesinlikle daha saçma değildir. Edgardo için önemli olan şey “kendi" dini değil (üzerinde düşünmüş olduğu birtakım dini görüşlere sahip olmak için çok gençti) anne babasının ve diğer aile üyelerinin sevgi ve ilgisiydi ve bunlardan, dini nedenlerden dolayı bekar kalmış olan ve anlamsız zalimlikleri sadece insan duygularına incelikten yoksun duyarsızlıkla (dini inanç tarafından gasp edilmiş bir zihne son derece kolay gelen bir duyarsızlıkla) yatıştırılan rahipler tarafından mahrum bırakıldı. Fiziksel kaçırılma olmasa bile, üzerinde düşünmek için çok ufak kaldıkları inançlarla onları etiketlemek, daima bir tür çocuk istismarı değil midir? Ancak bu etiketleme uygulaması neredeyse tamamen sorgulanmadan günümüze kadar sürmüştür
.... Neden “Sosyalizm” ? Albert Einstein, Mayıs 1949: Ekonomik ve sosyal konularda uzman olmayan birisinin sosyalizm üzerine görüşlerini açıklaması önerilebilir mi? Bunun birkaç nedenle olabileceğine inanıyorum. Öncelikle soruyu bilimsel bilgi açısında ele alalım. Astronomi ile iktisat arasında önemli yöntemsel farklılıklar yokmuş gibi
.... Gelin Birazda Düşünelim: KÖLELİK Kölelik en genel tanımıyla, bir başka insanın “metası” olmaktır. Yani kişisel bir özgürlük ya da söz hakkı sadece sahibi tarafından belirlenmesi ve insandan ziyade “makine” olma durumudur. Dünyada uzun yıllar boyunca çeşitli şekillerde uygulanmıştır. İlk olarak yaklaşık 11.000 yıl önce ortaya çıkmıştır.
Bütün büyük ahlâk sistemlerine bak. Ta doğu dünyasından başlayarak. Hepsi de kişisel zevki feda etmeyi öğütlemiyor mu? O laf kalabalığın altında hep aynı amaç yok mu? Feda et, kapılma, kendini inkar et. Yalan mı? Hep tekrarlayıp durdukları nakaratı bilmiyor musun? ‘Vazgeç, vazgeç, razı ol, razı ol.’ Günümüzün manevi atmosferine bir bak. Keyifli
Sayfa 892 - Plato Film YayınlarıKitabı okudu
EVLİLİK ÜZERİNE 200.000 Yıldır Çözülemeyen Problem Evlilik, en genel tabiriyle, kanun karşısında dinen ve kültürel adetlere uygun biçimde yuva kurmak isteyen kişilerin birleşmesidir. Elimize ulaşan kanıtlara göre bilinen ilk evlilik milattan önce 2350’li yıllara kadar uzanır. Şahsi tahminim ise boşanmalarında aynı tarihte bulunduğu hatta belki
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.