Doğa/Tanrı, özü gereği ve zorunlu olarak yaratandır. Üstelik bu yaratma süreci, doğadaki nedensellik yasaları uyarınca olur; bir başlangıcı olmadığı gibi bir bitimi de yoktur. Evrende ezelden beri olan ve ebediyete kadar da olacak olan şu hepimizin bildiği kıpır kıpır yaşayış, varlığa geliş, çözülüş, çeşit çeşit yeni varlıkların gelişi, bitimsiz devinim Doğa/Tanrı’nın ta kendisidir: Doğa ya da Tanrı, sürekli eylemeklik, devinim, kıpırdanış, türeyiş ya da çeşitleniştir. O, karar verip yaratan değil, doğasının zorunluluğuyla yaratandır. Doğa/Tanrı’nm kendisi sonsuz ve sınırsız ama onda türeyen her şey sonlu ve sınırlıdır. Bu nedenle, evrende sonsuz ya da sınırsız hiçbir şeyle karşılaşmayız; yıldızlar, gezegenler, dağlar, ırmaklar, hayvan ya da insanlar... Her bir varlık, bir zaman varlığa gelmiş, bir zaman varlıkta kalmış ve bir zaman sonra da varlığı çözülecek olmaklık bakımından ortak yasaya uyarlar. Bu ortak yasa, Tanrı ya da Doğa yasasıdır. Yine aynı yasa gereği, evrendeki her varlık diğer varlıklarla sınırlanmış, varlıklar arası karşılaşma ve etkileşim zorunlu kılınmıştır. Tam da bu nedenle herhangi bir varlık sonsuza kadar var kalamaz; ister külçe altın, ister insan, isterse koca bir dağ olsun: Her varlık, diğer varlıklarla zorunlu karşılaşmaları sonucunda zamanla değişecek, sonunda Doğa/Tanrı’da çözülecektir. Bu çözülüş “o” varlık için bir ölüm olsa da, Doğa/Tanrı'nın bu dönüşümden ne eksik ne de fazla çıkacak, yaratıcı eyleyişle yeni varlıklar türetmeyi sürdürecektir.