181 syf.
·
Not rated
Bu uyumsuz ve kokuşmuş dünyaya nasıl ruhunu yeniden teslim edebilir insan? Nereye kaçmalı? Paulina 1880 .Pierre Jean Jouve.
Vicdan , günah, ilâhi aşk ve beşeri aşk kavramları üzerinden ilerleyen bir kitap Paulina 1880.
Italya' da varlıklı bir ailenin kizi olan Paulina, iyi eğitimli, dindar bir genç kizdir. Babasının evli olan arkadasi Kont'la tanışır ve aşık olur. Bu olay ruhunda derin yaralar açsa da , duygularına engel olamaz ve varoluşsal sancılar yaşar. Defalarca günah çıkarır ama içine düştüğü varolussal sarmaldan kurtulamamaktadir. Babasının ölümüyle beraber dürüst davranmadığı ve babasına yalan söylediği icin kendini suçlayan Paulina'nin varoluşsal sorunları daha da artar . Duvarlarda kutsal kitaptan yazılar görmeye baslar. Manastır'a sığınır. Fakat Manastir'da da barınamaz. Son olarak aşık olduğu Kont'un eşinin ölmesiyle suçluluk duygusu daha da artar. Kitap boyunca günah, suç ve vicdan kavramları ekseninde dolanır Jouve. Paulina'nın aşkı zamanla kutsal bir aşka dönüşür ve beşeri aşk bir hayal olur. Vurucu bir sonla da Jouve okurunu şaşırtır. Kitabın dilini sevdim okuması kolay. Çeviri gayet akıcı. Kitabın kapağında yer alan çarmıha gerilmiş çıplak ve kırmızı saçlı kadin bedeni bence oldukça dikkat çekici. Paulina kendi günahlarını Isa'nin günahları ile özdeşleştirmiş ve tamamen içine dönmüştür. Kırmızı sembolizmde aşkın ve tutkunun olduğu kadar, şeytaniliğin ve günahın da rengidir. Saçların kırmızı olması buna bir atıftır Lilith ile gelen günahkar kadin arketipini Jouve, Paulina 1880 romanıyla okuyucuya sunar. Iyi okumalar dilerim.
160 syf.
·
Not rated
bu dünyadaki herkesin kendine ait bir yeri, sadece ölümden sonra gidilmeyen basit bir cenneti olmalıydı ve yaşamın bütün amacı da bu cenneti bulmaktı.Safakta Ayrılık Gloria Lisé
Hayalleriniz ve geleceğe dair umutlariniz var. Ve bir gün sizin dışınızdaki nedenlerden dolayı geleceğiniz bilinmez bir döngüye doğru sürüklense ne olur.? Şafakta Ayrılık bu konu üzerinden ilerleyen bir metın. Gerçek hayattan alinmiş, kurguyla harmanlanmış. Berta Cristina hayalleri olan , geleceğe umutla bakan bir tıp öğrencisi ve en büyük desteği annesi Amalia del Valla Riera . Annesi kızının geleceği icin her türlü fedakarlığı yapan duyarlı bir anne. 1976 yılında Arjantin' de yaşanan ve tarihe Kurşunlu Yıllar olarak geçen kaotik bir dönemde çoğu insan gibi Berta'nin da geleceği de belirsizlesiyor. Kayıplar, acilar Berta'nin bir karar vermesine neden oluyor. Sevdiği adami kaybetmesiyle birlikte tekinsiz , belirsiz bir sürgün yolculuğuna çıkan Berta'nin hikayesi aslında bir devrin panoraması. Toplumsal gerçekçi metinleri hep sevmişimdir. Bu metini de sevdim. Tarihî bilgileri içeren notu okuduğunuzda olayları anlamanız kolaylaşıyor . Iyi okumalar.
176 syf.
·
Not rated
Bastan sona doğru ilerleyen bir metin Kireç Ocağı. Kitabı okumaya başladığınızda kitabın sonunu da çözmüş oluyorsunuz . Karakterimiz Konrad, doğa bilimlerini seven, işitme deneylerine özel ilgisi olan, takıntılı, mükemmeliyetçi, öfke ve delilik eşiğinde gidip gelen bir adam. Konrad işitme deneylerini yapmak ve bu konuda bir başyapıt yazmak icin beş yıl boyunca kendini ve yürüme engelli eşini toplumdan yalıtılmış Kireç Ocagi'na hapseder. Kireç Ocagi'nda bu başyapıtını yazmaya çalışır ve başarılı olamaz. Bu yazma daha doğrusu yazamama süresi boyunca okuyucu Konrad'nin buhranlarına da tanık olur. Bu buhranlar ayni zamanda Thomas Bernhard 'ın öfkesinin yansımasıdır. Yazarın otobiyografisini okuyanlar bunu net bir şekilde görebilir. Kahramanımızın, Kropotkin'e olan hayranlığı da, Thomas Bernhard'in dedesinin dünya görüşünün etkisidir. Metin değişik bir anlatıma sahip ve anlatıcı icinde anlatıcı var. Mis'li gecmis zaman metne hakim. Paragrafın olmadığı ve cümlelerin tekrar edildiği dikkat isteyen bir kitap Kireç Ocağı. Beni zorlayan Bernhard metinlerinden biri olduğunu söyleyebilirim. Kitabın icinde varlığa , topluma, yaşama dair sert eleştiriler var. Vurucu cümleler okuyucuyu düşünmeye sevk ediyor. Herkesin sevebileceği bir metin mi bilemem. Ama benim gibi Thomas Bernhard hayranları kesin sever:) "Insan insanlarla sadece kirlenir " cümlesi icin bile okunur Kireç Ocağı. Okuyun tavsiye ederim.
Hepimiz biraz sefil haldeyiz
Türk edebiyatının ilk kadın yazarlarından ve döneminin kadın hakları konusunda öncü kişiliklerinden biri olan Emine Semiye, Tanzimat ilk kuşak romancılığı anlayışını unutturacak nitelikte bir romana imza atıyor. Kitabın yazım sürecine bakıldığında 1. Meşrutiyet ilan edilmiş ve yazarları bekleyen karanlık bir istibdat dönemi başlamış durumdadır.
Bilim-kurgu kitaplarını seviyorum fakat bu kitapta kurgudan ziyade bilimsellik bayağı ön plandaydı. Çok ayrıntı ve bilimsellik vardı. Kitabı yarım bırakmamak için kendimi zorladım, gerçekten çok ama çok sıkıldım o bilimsellik bilim kurgu demek değildi benim için. Yine de sonuyla güzelleşen ve güzel bir mesajı olan bir kitaptı. Akıcı bir kitap arayanların ya da bilim hakkında alt yapısı olmayanların sıkılacağı bir kitap olur muhtemelen. Baş karakter esprili biriydi, istemsiz güldürdüğü yerler oldu. Konusuna gelince, Mars’a giden altı kişilik bir ekip var, Mark öldü sanıp gidiyorlar fakat Mars’la daha önce de iletişimleri oldukları için Mark’ın yaşadığını anlıyorlar. Böylece kurtarma ve hayatta kalma macerası başlıyor. Bir insanın yaşam savaşı çok güzel bir şekilde anlatılmıştı ve bilginin ne kadar önemli olduğu bu savaşta çok ön plana çıkarılmıştı. Tek bir insan hayatının bile ne kadar önemli olduğunu anlatırken tüm dünyanın tek yürek olması çok iyiydi. Keşke gerçek hayatta da böyle olsaydı ama ne yazık ki bu sadece bir kitap.
Yaptığı fiil ve davranışların arkasında olan bir şeytan olduğunu iddia ediyor yaptıklarını ona bağlıyordu karakter bu kitapta yani yaptıklarından kendini sorumlu tutmuyordu içimizde ki şeytan diyordu ona . Aslına bakarsanız olgunlaşmamış insan demek daha yerinde olur diye düşünüyorum.
Okuyun, okutun!!
