Değerli okur arkadaşlarım, mitoloji öğelerle harmanlanmış sayısız eser okudum. Ama okuduğum eserlerin yazarlarına ilham kaynağı olan, İlyada ve Odysseia adlı eserleri okumak, nedense şu zamana kadar, bir türlü kısmet olmadı. Buna istinaden bu harika kitapları okumama vesile olan Hakan Bey'e, sizlerin huzurunda bir kez daha teşekkür ederim. Biz
Karakteri az -hatta bir iki taneyle sınırlı olan- ve daha çok anlatı formatında olan, psikolojik tahlilleri fazla olup teması varoluş sancısı, bireyin yabancılaşması üzerine olan roman veya hikayeler en sevdiğim kitaplardır. Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk da bu özelliklere uyan, epey beğendiğim bir eser oldu.
Romanın kahramanı Gerhard Walrich,
Aşk nedir?
Sanıyorum ki yeryüzünde çok sayıda farklı cevabı olan tek soru budur. Öyle ki bu soruya hepimizin vereceği bir cevap muhakkak ki vardır. Bizler bu soruyu ya olması gerektiğine inandığımız şekliyle ya da yaşadığımız tecrübelerden ve gözlemlerden yola çıkarak kendi düşünce ve duygularımızı harmanlayarak yanıtlarız. Tek soru, milyonlarca
Yalnızlıklar…
Bir kelime kaç farklı şeye benzetilebilir? Bir kelimeden yola çıkarak kaç farklı diyar gezilebilir? Kurulan cümleler, sanatlı dilde yazılmış her metinde olduğu gibi insanı duraksatıp düşündürüyor. Hele ki vakit gece yarısını çoktan geçmiş, saat 4’e ramak kalmış, geceye karışan köpek sesleri ve hafif bir lamba uğultusundan başka ses
Kaçış hiçbir şeye yaramaz. Burada kalıyorum: Dövüşürsem korku çekip gider. Savaşın yarısını kazandım sayılır. Dikkatli olmak, hiçbir şeyi unutmamak gerek. Konforlu inlerinin dibinde pusuda bekliyorlar: Savaşmadığımız takdirde bizi bekleyen gelecek hiç de cezbedici sayılmaz. Gençken insan gibi yaşamak istediğini utançla hatırlaya hatırlaya, onlardan biri olmak: Onların kararlaştırdığı ve her ayrıntısı önceden belirledikleri görevleri ifa eden hizmetkarlarından biri olmak. Mücadele etmeyen insanın sonu bu olur. Benim korktuğum bu sondu.
"Bugünün çocuğunu yarının büyüğü olarak yetiştirmek hepimizin insanlık görevidir." Mustafa Kemal Atatürk
Hatırlar mısınız, bundan yaklaşık 3 ay önce şöyle bir ileti paylaşmıştık: #58596651
Çok değerli
Ferah Abla'nın da desteğiyle 2000 lirayla çıktığımız bu yolda sizlerin
Beyaz Gemi, Cengiz Aytmatov'dan okuduğum üçüncü kitap. Okuduğum diğer iki eserine (İlk Öğretmenim / Cemile) oranla daha çok beğendim. Şeker Portakalı gibi çocuk hayatını konu alan bir kitaptan sonra Beyaz Gemi'yi okumak çocukların saf, bozulmamış, temiz dünyasını tanımama daha iyi yardımcı oldu. Cengiz Aytmatov'a göre çocukluk, gelecekteki insan karakterinin tohumudur. Şu yaklaşımın doğruluğuna bakar mısınız..
Aytmatov bu eserinde efsane, destan ve masal gibi birçok unsuru kullanmıştır. Kitapta ailesi tarafından terk edilmiş dedesinin yanında yaşamaya mahkum kalmış bir çocuk göreceksiniz. Aslında burada mahkum kavramını kullanmak ne kadar doğru olur bilemiyorum çünkü Mümin dedemiz olabilecek en iyi dedelerden biri. Torununu koruyup kollamaya çalışan bir karakter.
Torununu Maral Ana masalıyla büyütür.
Henüz ismi dahi konulmadan terk edilmiş olan bu çocuk karakterimiz babasının beyaz gemide çalıştığını düşünmekte ve onun yanına gidebilmek için balık olmak gerektiğini kendine inandırmaktadır.
Fakat işte dedim ya çocuk dünyası..
Saf, temiz, masum. Hatta o kadar saf ki kendinin balık olup yüzebileceğine inanacak kadar.
Aslında bu yazdıklarım spoiler olur mu bilmiyorum fakat zaten kitabın daha ilk sayfalarından çocuğun nasıl bir sona erişeceğini anlayabiliyorsunuz. Her ne kadar başlarda kitabın sonunu tahmin edecek cümlelere rast gelseniz bile kitabın sonunda yine de üzülmeden edemiyorsunuz.
Okuduğum için asla pişman olmadığım ve hatta birçok insana rahatlıkla önerebileceğim güzel bir kitaptı. Hepinize tavsiye ediyorum.
Beyaz GemiCengiz Aytmatov · Ötüken Neşriyat · 201870.7k okunma