Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Gerçekten ağlayıncaya dek, insan bir ruhu olup olmadığını bilmiyor.
…insan ruhu bütün kafeslere düşman bir ötücü kuş işte. O kafes kendisi olsa bile ...
Reklam
"Bize hiçbir şey yapmadılar-sadece bizi en mutlak anlamdaki hiçliğin içerisine yerleştirdiler, çünkü bilindiği gibi dünyada hiçbir şey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar ağır bir baskı uygulayamaz."
İnsan fazla sevgiden, aşırı doz aşktan ölebilir miydi? Kalbi yerinden çıkacakmış gibi hızla çarparken, ruhu nasıl oluyordu da dünyanın en hüzürlü yerindeymişçesine sakin sakin gülümseyebiliyordu?
Sayfa 285 - Omca YayınlarıKitabı okudu
Aşk, insan türünün tesellicisi, evrenin koruyucusu, bütün duygulu varlıkların ruhu sevgili aşk.
"Çünkü bilindiği gibi dünyada hiçbir şey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar ağır baskı uygulayamaz."
Reklam
Evrende hüküm süren temel ilke karmaşa değil, yasadır; hayatın ruhu ve özü adaletsizlik değil, adalettir. Dünyanın ruhsal düzenine biçim ve hareket kazandıran kuvvet ahlaksızlık değil, doğruluktur. O halde insan evrendeki doğruyu bulmak için öncelikle kendisinde doğruyu arama sürecinde, düşüncelerinin başka insanlara ve şeylere göre düzenledikçe, başka insanların ve şeylerin de kendisine karşı değiştiğini görecektir.
Sayfa 28 - DiyojenKitabı okudu
Ege'nin insan ruhu üzerinde pozitif ve yatıştırıcı bir tesiri var.
kendi ruhunu tanıyordu, ruhu onun için değerliydi, gözkapağının gözü koruduğu gibi onu koruyordu ve elinde sevgi anahtarı olmayan hiç kimsenin ruhuna girmesine izin vermiyordu.
Kadim Yunanlılar evrenin sonsuz, insanın ölümlü olduğuna inanmışlardı. Kadim Yunan'da yaratma fikri yoktur. Evren ezeli ve ebedi şekilde var olmaktadır, insan gelir, bu âlemi bulur, anlamaya çalışır ve sonlu bir varlık olarak da gider. Bizde ise âlem sonludur, insanın ruhu ölümsüzdür. Beden ölür ruh yaşamaya devam eder. Bakış açısındaki bu farklılık, düşünce tarihinin akışını değiştirmiştir. İnsan eğer ölümsüz ise o zaman bu dünyada ölümsüz şeylere sarılmalı; ölümlü, sonlu, geçici, fâni olan şeylere takılıp kalmamalı.
Reklam
Dünyada hiçbir şey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar ağır bir baskı uygulayamaz .
Jung, Hızır'ı insandan bağımsız herhangi bir metafizik varlık olarak değerlendirmemiştir. Onu Kendilik'in bir simgesi olarak kabul etmiştir. Buna göre, her Kendilik'in bir "Hızır" tarafının bulunduğunu söyleyebiliriz. Jung, balığın, Yaratıcı'nın karanlık dünyasından geldiğini söyler. Burada o, ruhun gayb âleminden geldiğini ifade ediyor olmaktadır. Ona göre, balığın denizde canlanması yeni bir doğuşu ifade eder. Balık yani bir anlamda ruh, başka bir âlemde yaşamaya başlar. Dünya hayatındayken insan için bilinçdışı kabul edilen âlem, balık denizde canlandıktan sonra yani ruh gayb âlemine gittikten sonra yeniden bilinçdışının içeriği olur Jung'un "balık"la ruhu, "denizin derinlikleri" ile de ruhlar âlemini kastetmiş olabileceğini düşünüyoruz.
“Kadınlarda girişimcilik ruhu olmadığını sanıyorduk, doğal enerjileri ve sınırlara tahammülsüzlükleri sayesinde yalnızca erkekler bir şey yaratabilirmiş gibi geliyordu bize. Burada gördük ki çevre üzerindeki hayat baskısı, cinsiyet gözetmeksizin insan beyninde yaratıcı tepkilere sebep olurmuş, dahası, farkındalık sahibi bir anne, çocuğunun iyiliği için sınırlara aldırmadan planlar yapar ve bu planları uygularmış.”
Sayfa 150
Platon'un, insan ruhuna benzeyen ideal devleti.
Platon, toplum ile insan arasında bir bağ kurar. İnsan ruhu üç kısımdan meydana gelir. Arzu, irade ve akıl. Devlette, kendisinde bu üç kısma karşılık olan üç sınıfa ayrılır. Yöneticiler, Savaşçılar ve üreticiler. Nasıl ki, sağlıklı insan; aklı, arzusu ve iradesi birbiriyle çatışma içinde olmuyorsa. Sağlıklı iyi bir toplum da içinde sosyal çatışmanın, sınıf kavgasının bulunmadığı toplumdur.
İnsan yaşamı sınırlıdır, varlığı akışkandır, eğilimi belirsizdir, tüm bedeni çürümeye yatkındır, ruhu girdap gibidir, kaderi anlaşılmaz ve ünü muallaktır.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.