56 syf.
·
Puan vermedi
·
19 günde okudu
Öncelikle çok zor bir kitaptı. Benim seviyem bu kitabı anlamak için çok zayıftı. Peygamber Efendimiz (s.a.v)'in ruhtan konuşmayınız, sorarlarsa Allah bilir deyiniz demesine rağmen Gazzali'nin böyle bir konuyu ele alması dikkatimi çektiğinden yorumlarını ve ruhu nasıl tanımladığını merak ettim. Çarpıcı bir kitap ve sırlarla dolu. Bu kitabı başka herhangi bir alim yazmış olsa o alimin hiçbir kitabını bir daha okumazdım, adını dahi anmazdım. Fakat yazar Gazzali olunca onun mükaşefe sırlarına vakıf olduğunu ve böyle bir şeyi yazmaya cesaret ettiyse altında bir gizli ilmi yatıyordur diye düşünüyorum. Yine de Peygamber'imizin sözüne aykırı bir şey yapıp yapmadığından, kitabı okumakla iyi mi kötü mü ettiğimden şüphe duyuyorum. Vebalim varsa Rabbım affet yok ise eğer ilmimi arttır. Şüphesiz sen Rahmânsın Rahîmsin.
İnsan Nasıl İnsan Oldu?
İnsan Nasıl İnsan Oldu?İmam Gazali · Ketebe Yayınları · 2023118 okunma
Ruhu çok ağrıyordu Her zaman gülüyor olmuş olsa bile…
Reklam
"Muhakkak ki bütün insanların birer ruhu vardı, ama birçoğu bunun farkında değildi ve gene farkında olmadan geldikleri yere gideceklerdi."
Bütün büyük ahlâk sistemlerine bak. Ta doğu dünyasından başlayarak. Hepsi de kişisel zevki feda etmeyi öğütlemiyor mu? O laf kalabalığın altında hep aynı amaç yok mu? Feda et, kapılma, kendini inkar et. Yalan mı? Hep tekrarlayıp durdukları nakaratı bilmiyor musun? ‘Vazgeç, vazgeç, razı ol, razı ol.’ Günümüzün manevi atmosferine bir bak. Keyifli
Sayfa 892 - Plato Film YayınlarıKitabı okudu
"İnsan ruhu ne anlaşılmaz bir muamma?"
Buraya gelirken gece vapurda uykum kaçmıştı. Yanık sesli bir yolcu suların karanlığına karşı: "Sendedir avare gönlüm, sendedir" diye bir şarkı söylemişti. Bunu o gece işitmemle unutmam bir olmuştu. Aylardan sonra, bahçemdeki çiçeklerin açmaya başladığı bir nisan gününde, durup dururken yavaş yavaş bu şarkıyı söylemeye başladım. İnsan ruhu ne anlaşılmaz bir muamma? Bir kere işittiğim bu şarkıyı, bestesiyle, güftesiyle nasıl aklımda tutmuştum! O günden sonra, iş görürken, kuşlara şu verirken, penceremden görünen deniz parçasını seyrederken bu şarkı, dudaklarımın ucuna geliyordu. Dün akşamüstü: "Sendedir avare gönlüm sendedir" diye son mısraı tekrar ederken hiç sebepsiz ağlamaya başladım. Bu adi şarkı parçasının ne güftesinde, ne bestesinde ağlanacak hiçbir şey yok. Dedim ya, sinir. Bir daha bu şarkıyı söylemeyeceğim.
Çalıkuşu
Çalıkuşu
Reşat Nuri Güntekin
Reşat Nuri Güntekin
Her şeyde ruh arayan, derinliğe bakan insan güzel olanı arıyordur ve ne kadar az şeyin ruhu var, ruhu olan şeyler ne kadar güzel, sade, derin ve zarif.
Hatice Ebrar Akbulut
Hatice Ebrar Akbulut
Reklam
İnsan, doğayı kötüye kullanmadan, koruyarak işlemelidir.
Canlıların yok edildiği bir dünyada insan ruhu yalnızlık duygusundan ölür gibi geliyor bize. Unutmayın; bugün canlıların başına gelen, yarın insanın başına gelecektir. Çünkü, bunlar arasında bir bağ vardır. Toprak insana değil, insan toprağa aittir.
İnsan yaşamının süresi bir an; özü çalkantılı; duyumları belirsiz; tüm bedeninin bileşimi, kolay bir bozulma; ruhu bir kasırga; alın yazısı güçlükle kestirilebilen; ünü belirsiz bir kanı. Kısacası, insan bedenine ilişkin her şey akarsudur; ruhuna ilişkin olanlar, düş ve duman. Yaşamı bir savaş, yabancı bir diyarda bir eğleşme; ölüm sonrası ünü bir unutulmuşluk. Bu durumda, bize ne yol gösterebilir? Yalnız bir tek şey: Felsefe.
"Bu çağ her şeyin kamuyla paylaşıldığı bir çağ, neredeyse hiçbir mahrem yok. Ben buna muhalifim. İnsan ruhu ilahi bir emanet ve oraya sadece izin verilenler, kaderin izin verdikleri girebilmeli."
Evvelâ insanın vücuduna bak. Nasıl tavırdan tavıra, yani nutfeden alakaya, alakadan mudgaya, mudgadan et ve kemiğe, et ve kemikten insan suretine bir kasd, bir irade ve bir ihtiyar altında mahsus kanunlarla, muayyen nizamlarla, muntazam hareketlerle intikal ettiğini ve kalıbdan kalıba girip çıktığını gör. Sonra insanın bekasına dikkat et. İnsan, bu vücud libasını her sene değiştirir. Bu vücud değişmesi, bedendeki hüceyratın yıkılıp yapılmasıyla olur. Bu tamirat da, bütün a'zânın erzak mahzeni hükmünde olan, Cenab-ı Hakk'ın bir kanun-u mahsusla ihzar ettiği o madde-i latîfeden alınan ecza ile yapılır. Sonra o madde-i latîfenin ahvaline bak. Nasıl a'zânın ihtiyaçlarına göre muayyen bir kanun ile taksim edilir ve bedenin her tarafına mahsus bir nizam ile muntazaman dağıtılır. Yine şâyan-ı dikkattir ki; o madde-i latîfe, dört matbahta pişirildikten sonra ve dört inkılabdan geçtikten sonra ve dört süzgeçten tasfiye edildikten sonra rızık olarak taksim edilir. Hem yine şâyan-ı dikkattir ki; o madde-i latîfe, yemeklerin ruhu ve hülâsasıdır. O yemekler, âlem-i anasırda dağınık menbalardan muntazam bir düstur ile, mahsus bir nizam ile cem' ve tahsil edilirler. İşte bütün bu nizamlar, bu kanunlar, bu intizamlar; hep bir kasd, bir irade, bir hikmetten çıkıyor. İşarat-ül İ'caz -
Reklam
İnsan öyle bir şey yaşar ki, kalbini bırak, ruhu paramparça olur. Ağlayamaz da kahrolur. Güçlü dahi gözükemez, işte bu yorgunluğun tarifi yoktur.
Bir yalnızlaşma, yalıtılmışlık düzeni: Her koyun kendi bacağından asılır. Komşun senin ne kardeşindir ne de sevgilin. Komşun bir rakip, bir düşmandır, ortadan kaldırılacak bir engel ya da kullanılacak bir araç. Bu düzen, ne bedeni besleyebilir ne de ruhu. Birçok insan ekmek bulamadığı için açlık çekmeye mahkûmdur; kucaklaşma yoksunluğu yüzünden gönül açlığı çekenlerin sayısı ise daha kabarık.
Sayfa 89
Bu durum, insan ruhu konusunda acayip düşünceleri olan bu mahalleye göre tam bir rezalet demekti. “İyi bir aile” çocuğunun -elinde zavallı bir diplomadan başka övünülecek şeyi olmasa bile- yirmi beş yaşına dek toplumun sırtından geçinmesini mahalleli çok doğal karşılar. “Ah, bizim istasyon şefinin oğlu, avukat olacak, göreceksiniz!” diyerek bundan sevinç duyar; efendilerinin sağlıklarına kadeh kaldırıp şampanya içtiğini gördüklerinde, neşeyle coşan ve “yaşa, varol!” diye bağıran seçmenler gibi, yoksulluk üstüne kurulmuş mutluluktan sarhoş olur. Ama bir kulübede doğmak bahtsızlığına uğramış bir çocuğun öğrenme isteğiyle yanıp tutuşmasını ve bu çocuğun yazgısına başkaldırmasını mahalleli hiç de hoş karşılamaz: “Hey ne oluyor!... Bu, neden böbürlenip duruyor böyle? Ne bildiğini sanıyor ki! Bunun da ötekilerden hiç farkı yok!” der
Sayfa 10 - Yeryüzü Yayınevi, Bilinmeyen
"Bize hiçbir şey yapmadılar-sadece bizi en mutlak anlamdaki hiçliğin içerisine yerleştirdiler, çünkü bilindiği gibi dünyada hiçbir şey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar ağır bir baskı uygulayamaz."
Sayfa 37 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
dünyada hiçbir şey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar ağır bir baskı uygulayamaz.
Sayfa 37 - iş bankasıKitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.