“ Unutkan insanların unutkanlıkları, çoğunlukla, açıkça isyan etmeyi tercih etmemekle birlikte, bir dereceye kadar, işlerine ilgi duyamamış olmalarından ileri gelmektedir.”
Uzağı gören bir psikolog olan Dostoyevski şöyle demişti; "Bir insanın karakterini can sıkıcı psikolojik çözümlemelerden çok, gülüşünden anlamak mümkündür."
Yetişkin kimseler olarak, çocukluğumuzun önyargılarına ve safsatalarına, sanki kutsal yasalarmışçasına hala bağlı kalmakta devam ediyoruz. Eninde sonunda, herkesten daha güçlü olmak gibi bir gaye ile, her şeyi kendi değerimizi artırma açısından yorumlamaya doğru gidiyoruz.
Tarih ve deneyler bize göstermiştir ki, mutluluk yalnızca birinci olmak ya da üstün olmak demek değildir. Çocuğa böyle bir ilkeyi telkin etmek, onu tek yönlü bir insan haline getirecek, her şeyden önce de iyi bir insan olma olasılığını ortadan kaldıracaktır.
Sevgi duygusunun yeterince gelişmemiş olduğu bir aile içerisinde büyüyen bir çocuğun, herhangi bir şekilde sevgi göstermesini sağlamak güç bir iş olacaktır.
Hayatın çeşitli yükümlülükleri, insanları birbirinden ayıracak yerde aralarındaki bağları daha da kuvvetlendiren bir işbölümünde bulunmayı zorunlu hale getirir.
İradeye dayanan her hareket, bir yetersizlik duygusu ile başlamakta ve bu duygunun giderilmesi tatmin, huzur ve bütünlük sağlayacak bir duruma doğru atılan adımlarla mümkün olmaktadır.
Sürekli bir yetersizlik duygusundan ileri gelen uyarım, insanda ileriyi görme, önlemler alma yeteneklerini geliştirmiş ve ruhun, bugünkü şekliyle, bir düşünme, hissetme ve hareket etme organı haline gelmesine yol açmıştır.
Şu var ki, yaşamda kimin haklı kimin haksız olduğunun pek bir önemi yoktur. Önemli olan biricik şey, bir insanın amaçlarına ulaşması ve başkalarının hayatına yapmış olduğu katkılardır.