Bu kitabın çıkış noktası ''Sait Faik'i nasıl anlatırdın?'' sorusuna Afşar Timuçin'in verdiği ''Yalnız hatta yapayalnız bir adamdır'' cevabı imiş. Yazdığı gibi yaşayan yazarın hayatını bir ucundan romanlaştırmak işte bu şekilde başlamış.
Sait Faik'in hikayecilikteki ustalığı birey odaklı olması, müthiş insan gözlemi yapabilmesi ve doğayı
-Kadın mı güzel, erkek mi?
Bu beyhude soru, dünya dünya olalı, belki yüz binlerce defa sorulmuş ve o kadar defa da cevabı verilmiştir. Estetik, meseleyi erkek lehine halletmiştir. Tabiatın gözlemi de este-tiğe hak veriyor.
Çoğu hayvan türlerinde erkeğe göre dişi çirkindir. Bunu kim bilmez? Keçi cılız, sarkık etleri ve ahmak çehresiyle erkeğinin
Edebiyat insan ruhuna ve o ruhun sahibinin yaşadıklarına güçlü bir içsel yoğunlaşmadır. Zaten klasikleşmiş bütün büyük romanlarda bireylerin iç dünyalarına yapılan bu yoğun gözlemi ve anlatıyı görürüz. İnsanın başka birini anlaması da, anlatması da zordur. Aslında insanoğlu bütün ayrıntılarıyla bilinmek, tanınmak istemez. Bırakın başkalarını, kendisi bile kendine bu kadar yakından bakmaktan hoşlanmaz, korkar.. Hatta çoğu ruhsal hastalık da bu korku yüzünden gelişir. Bakarsa görecekleri korkutur insanları. O gerçekleri görmektense hasta olmayı tercih edenlerin sayısı oldukça fazladır. Bu durum pek bilinçli bir seçim olmasa da, onu bu seçime zorlayan korkularıdır; hepimizde var olan ama bilmeyi, görmeyi, anlamayı pek istemediğimiz, aslında son derece insanı korkular.
Bir cümleden bir cümleye bölümler arası gözlemci-gözlemlenen-gözlemciyi gözlemleyen ve onu da gözlemleyen olarak bir çarkın içine düşüyoruz.
Kimsenin yalnız başına olduğunu düşünmesine, dikkate alınmadığına ya da hareketlerinin incelenmediğine inanmasını olanaksız kılacak bir polisiye-eleştiri kitabı.
Basit bir amaçla başlıyor kitap. Bir
Aslında edebiyat insan ruhuna ve o ruhun sahibinin yaşadıklarına güçlü bir içsel yoğunlaşmadır. Zaten klasikleșmiș bütün büyük romanlarda bireylerin iç dünyalarına yapılan bu yoğun gözlemi ve anlatıyı görürüz.
" Aslında edebiyat insan ruhuna ve o ruhun sahibinin yaşadıklarına güçlü bir içsel yoğunlaşmadır. Zaten klasikleşmiş bütün büyük romanlarda bireylerin iç dünyalarına yaoılan bu yoğun gözlemi ve alıntıyı görüyoruz."