İnsana doğru giden evrimsel hat boyunca dikkatimizi çeken en önemli özelliklerden birisi; dik yürümenin dışında, beyin hacminde çok ileri düzeyde bir büyümedir. Bulduğumuz insansı kafataslarının hacimleri son 1,5 milyon yıldır 300 santimetreküpten günümüzün 1400 santimetreküplük insan beyin hacmine doğru “hızla” (milyon sene zarfında) artış gösterir. Bizi insan yapan en önemli özellik, hiç kuşkusuz bu aşırı büyüyen beyin ve onun aracılık ettiği zihinsel özelliklerimiz oluyor. Bu öyküye bir şekilde yabancılaşmak, kökenlerimizin bu destansı hikâyesinden uzak düşüp kendimizi “gökten düşme” bir varlık gibi algılamaya başlamak, şahsî kanaatimce hayatımıza dair birçok sorunun da odak noktasını oluşturuyor.
Tuti KitapKitabı okudu
Hepimiz kendimizi sorduğumuz sorulara göre belirleriz. Tercihlerimiz sorularımızdan gelir. Nasıl sorusunu soranlar gerçek hayatın gerçek uğraşlarını en iyi öğrenenlerdir. Bilimle, sanatla, dünyayı dünya yapan her branşla ilgilenirler. Siyasetçiler buradan çıkar. Çünkü kendilerinden öncekilerin nasıl yaptıkları ile meşgul olmuşlardır ve akıllarına
Reklam
İnnemel muminune ihvetun.
İslâm düşüncesinde, insanları biraraya getirenveya ayıran akidedir. Öteki bağların tümünün kendisinden kaynaklanıp ortaya çıktığı bağ akide bağıdır. Zira, akide insanı insan yapan özellikle bağlantılıdır. İnsanı, öteki varlıklardan ayıran bu özellik ise, Allah'ın ruhundan bira nefha olmasıdır, ki insan bu sayede akideye sahip olma ehliyeti
Sayfa 362 - BekaKitabı okudu
3.cilt
486. Kâ’b İbni Mâlik radıyallâhu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bir koyun sürüsünün içine salıverilmiş iki aç kurdun o sürüye verdiği zarar, mala ve mevkiye düşkün bir adamın dinine verdiği zarardan daha büyük değildir.”  Tirmizî, Zühd 43 ... Bu sayılanlar bütün insanlar için kötü bir özellik ise de, dindar olduklarını söyleyenlerde daha büyük bir noksanlık ve dindar olma iddiasına yakışmayan bir haldir. Çünkü din, kendisine inananlardan her şeyden önce fedâkârlık ve feragat ister. Dünya hırsıyla dolu bir insanın bu güzel hasletlere hakkıyla sahip olması düşünülemez. Böyle bir kimse, dinini dünyalık elde etmeye vesile kılabilir. Büyük sûfî ve âlim Abdullah İbni Mübarek, en kötü ve adî ticaretin din ticareti olduğunu söyler. Dinini ticaretine aracı yapan kimse, iyi ve makbul müslüman kabul edilmez. Bu sebeple de ne Allah ne de samimi mü’minler tarafından sevilmez. Din perdesi arkasına gizlenerek işini yürüten nice sahtekâr her dönemde ve her yerde bulunabilir. Bir çok insan bunlara bakarak din ve gerçek dindarlar hakkında yanlış kanaat ve yersiz şüphelere sürüklenirler. İşte böyle kimselerin dine vereceği zarar, aç kurtların bir koyun sürüsüne vereceği zarardan daha büyüktür.
Zararın neresinden dönersen kardır.
Mustafa Cikar, Hasan-Ali hakkındaki güzel monografik çalışmasında “onun kişiliğinin temelinde yatan özelliği ise, hiç kuşkusuz onun insan sevgisidir diyor. Buna katılmamak mümkün degildir. Ancak saygının olmadığı yerde kalıcı bir sevgiden bahsedilemez. Hasan-Ali, insani insan yapan en önemli özellik olan eleştirel aklın hayranydi ve buna sonsuz saygısı vardı. İşte bu saygıdır ki O'nun gözünde insan kutsal bir varlık haline getirmiştir. Bu yüzden O,aynı zamanda akıllıca kullanılan özgürlügün de aşığıydı. Türkiye'yi gerçek anlamda hür insanların, hür gelişen akılların, şairin dediği gibi, aklı hür, vicdanı hür, irfanı hür* nesillerin ülkesi yapmak istiyordu. Onun çizdiği eğitim ve ögretim yolundan sapmak bize, bugün acı acı farkına varmaya başladığımız gibi “aklı hür, vicdan hür, irfanı hür" nesillere mal olmuştur. Bugün Türkiye'nin acilen yapması gereken; Atatürk, onun ilk büyük milli egitim bakani ve Hasan-Ali Yücel'in öncüsü, “Cumhuriyet maarifini kuran- lardan biri" Mustafa Necati ve Hasan-Ali gibilerinin temsil ettikleri eleştirel akılcı dünya görüşüne ve o görüşün gereği olan Hasan-Ali türünde egitim ve ögretim programlarına geri dönmek, tam yarım yüzyıldır kaybedilen zamanı telafiye çalışmaktır.
Bulduğumuz insansı kafataslarının hacimleri son 1,5 milyon yıldır 300 santimetreküpten günümüzün 1400 santimetreküplük insan beyin hacmine doğru “hızla” (milyon sene zarfında) artış gösterir. Bizi insan yapan en önemli özellik, hiç kuşkusuz bu aşırı büyüyen beyin ve onun aracılık ettiği zihinsel özelliklerimiz oluyor.
Sayfa 42
Reklam
Zaten hepimiz kendimizi sorduğumuz sorulara göre belirleriz. Tercihlerimiz sorularımızdan gelir… “Nasıl?” sorusunu soranlar, gerçek hayatın gerçek uğraşlarını en iyi öğrenenlerdir. Bilimle, sanatla dünyayı “Dünya” yapan her branşla ilgilenirler. Siyasetçiler burdan çıkar. Çünkü kendilerinden öncekilerin nasıl yaptıklarıyla ilgilenip meşgul olmuşlar ve akıllarına başka bir soruyu getirmemişlerdir… “Kim” ya da “Ne” ile başlayan sorular ise faili arayan, yaratıcı, yok edici kişi yada olay araştıran insanların hayatlarını çizer. Alın yazısı varsa bunun bir de yazanı vardır. Doğa varsa Tanrı vardır. Çocuk varsa anne baba vardır. Ve bu insanlar dinle ilgilenirler. “Nasıl?” diye soran ve dünya burjuvazisini oluşturanların aksine gerçek hayattaki işlerle ilgileri asgari düzeydedir. Ve en sonunda sorularına “Neden?” sözcüğüyle başlayanlar gelir. Sonunda diyorum çünkü aralarında kronolojik bir sıralama olduğu gerçektir. İnsan önce hayatta kalmış sonra inanmış ve en son reddetmiştir. “Neden?” sorusu ise ne hayatı ne de yaratıcıyı merak eder. Merak ettiği tek konu kendisidir. Ve kendisiyle o kadar ilgilidir ki soruyu soran kişi içinde iyiliğe yatkın birçok özellik barındırmasına, hiç tanımadığı bir insanın hayatını kurtarmak için kendisininkini tehlikeye atabilecek olmasına rağmen yakın çevresine, sırf “kendisi” olduğu için acı çektirecek kadar bencildir.
... benim görevim hastanın yolunu tıkayan engelleri kaldırmaktı. Bütün işi ben yapmak zorunda değildim; gelişme arzusu, merak, irade, hayat coşkusu, ilgi, sadakat ya da bizi tamamen insan yapan sayısız özellik konusunda hastayı teşvik etmek zorunda değildim. Hayır, benim yapmam gereken şey engelleri bulup ortadan kaldırmakta. Gerisi hastanın içindeki kendini gerçekleştirme güçleriyle körüklenerek kendiliğinden gelecekti.
Nikola, ağabeyi Konstantin'in tahttan feragat etmesi üzerine işte bu kasvetli ve şaibeli ortamda başa geçti. Belki de baskı, acımasızlık ve irticayla dolu uzun saltanatı boyunca uyguladığı zulmün nedeni buydu. Tabii ki yaptıklarını mazur göstermek mümkün değildi. 1840 yılında Avusturyalı bir diplomat, "Rus idare sanatı, şiddet kullanma
Homo sapiens EGB'sine Doğru
Evrimsel gelişim biyolojisi alanı gelişirken, en etkileyici çabalardan biri örneğin, bizim büyük beynmiz, kraniofasiyel (kafatası ve yüzle ilgili) morfoloji, omurga, üyeler ve parmaklar, azalmış kıl örtüsü ve tabi ki kompleks davranışsal ve kültü­rel özelliklerimiz gibi insani insan yapan özelliklerin gelişimsel genetik ve evrim­sel
Sayfa 497 - Palme Yayınları / 2008Kitabı okudu
Reklam
İnsan Olmak....
" Hayatta, insana yol arkadaşlığı yapan ve ona eşlik eden her bir sıfat ve vasıf bize göstermektedir ki insan olmak insana hazır verilen bir özellik değil, çabayla, çileyle türlü türlü mücadeleyle en zorlu sınavlardan geçerek bizzat insan tarafından ve insana rağmen elde edilen üstün bir kazanımdır."
Büyüyen ayKitabı okudu
Beynimdeki tek soru, gözlerimi açtığımdan beri 'neden böyle bir yaratık haline geldim?' sorusuydu. zaten hepimiz kendimizi sorduğumuz sorulara göre belirleriz. tercihlerimiz sorularımızdan gelir... 'nasıl?' sorusunu soranlar gerçek hayatın gerçek uğraşların en iyi öğrenenleridir. bilimle, sanatla, dünyayı 'dünya'
Gelişimin Önündeki Engelleri Kaldırın:
Genç bir psikoterapi öğrencisi olarak yolumu bulmaya çalışırken okuduğum en yararlı kitap Karen Horney'in Nevrozlar ve Insan Gelişimi adlı kitabıydı. Ve kitaptaki en yararlı tek kavram insanoğlunun içinde kendini gerçekleştirmeye yönelik doğal bir eğilimin bulunduğu şeklindeydi. Karen Horney eğer engeller kaldırılırsa, bireyin tıpkı meşe ağacında gelişen bir palamut gibi olgun, tamamen kendini geliştirmiş bir hale geleceğine inanıyordu. "Tıpkı meşe ağacında gelişen bir palamut gibi..." Ne kadar özgürleştirici ve aydınlatıcı bir imge! Çalışmalarımda bana yeni bir bakış açısı kazandırarak psikoterapiye yaklaşımımı sonsuza dek değiştirdi: benim görevim hastanın yolunu tıkayan engelleri kaldırmaktı. Bütün işi ben yapmak zorunda değildim; gelişme arzusu, merak, irade, hayat coşkusu, ilgi, sadakat ya da bizi tamamen insan yapan sayısız özellik konusunda hastayı teşvik etmek zorunda değildim. Hayır, benim yapmam gereken şey engelleri bulup ortadan kaldırmaktı. Gerisi hastanın içindeki kendini gerçekleştirme güçleriyle körüklenerek kendiliğinden gelecekti.
Beynimdeki tek soru, gözlerimi açtığımdan beri "Neden böyle bir yaratık haline geldim?" sorusuydu. Zaten hepimiz kendimizi sorduğu­muz sorulara göre belirleriz. Tercihlerimiz sorularımızdan gelir... "Na­sıl?" sorusunu soranlar gerçek hayatın gerçek uğraşlarını en iyi öğre­nenlerdir. Bilimle, sanatla, dünyayı "Dünya"
Sayfa 44 - Kayra
Tasavvuf kelimesinin ilk harfi 'te idi. Te harfi tövbeye işaret ederdi. Abdülkâdir Geylâni Hazretleri, tövbeyi zahir ve bâtın olmak üzere ikiye ayırdı. Zahiri tövbe kişinin bütün diş uzuvlarıyla günahlardan, kötülüklerden arınmastydı. Görünen uzuvlarını emir ve taate uygun hale getirmesiydi. Bâtıni tövbe ise kişinin kalbinin tasfiyesiydi.
Resim