Yapılması gerektiğini düşündüğünüz şeyleri yapmaya başlayın; toplumun nasıl olması gerektiğini düşünüyorsanız öyle yaşamaya başlayın. Konuşma özgürlüğüne mi inanıyorsunuz? Öyleyse özgürce konuşun. Açıkça söyleyin. Açık bir topluma mı inanıyorsunuz? O zaman davranışlarınız açık olsun. Dürüst ve insancıl bir topluma mı inanıyorsunuz? O zaman dürüst ve insanca davranın.
Adam Michnik
Telsizler hemen çalıştı:
“Konuk, ayı avlamak istiyormuş!”
Konuk ki ne konuk, en büyük devletin en büyüklerinden…
O büyük devletle öyle sıkı fıkıyız ki, kardeşten öte.
Ne buyurursa o büyük devlet,biz hemen yerine getiririz, bir dediklerini iki etmeyiz; babamız, ağabeyimiz gibi bir devlet işte.
Bu koskoca dost devletin, koskoca büyüğü, ayı
OĞLUM 12 YIL UYUDUKTAN SONRA UYANDI...
Bir gün çok sinirlendi. Yine kendini balkondan atmak istedi. Zor ikna edebildik. Akşam oldu, onu uyuyor zannettim. Babasıyla ne yapacağımızı konuşurken bir ara "oğlumuzu olmazsa bağlayalım" diye ağlayarak anlatıyordum ki birden yatağından doğrulup sadece bana bakarak, "yazıklar olsun size,
Bir otelde özel bir oda, alabildiğine insancıl geliyor kulağa, değil mi? Ama biz 'önemli kişiler'i yirmişer yirmişer buz gibi bir barakaya tıkmayıp da oldukça iyi ısıtılmış, ayrı bir otel odasında barındırmaktaki amaçlan, kesinlikle insancıl değil, tersine kurnaz bir yöntem uygulamaktı, bana inanabilirsiniz. Çünkü ağzımızdan gerekli 'kanıt'ı almalarını sağlayacak baskı, kaba dayaktan ya da bedensel işkenceden daha incelikle uygulanmalıydı: Akla gelebilecek en zekice soyutlama yoluyla. Bize hiçbir şey yapmadılar, bizi tümüyle hiçliğin içine yerleştirdiler, çünkü bilindiği gibi yeryüzünde hiçbir şey insan ruhuna hiçlik kadar baskı yapmaz. Her birimizi tam bir boşluğa, dış dünyaya sıkı sıkı ya kapalı bir odaya hapsetmekle, eninde sonun da dilimizi çözecek olan baskı, dayak ve soğuk yoluyla dışarıdan değil içeriden yaratılacaktı.
Sevgili Zweig,
16 Mayıs 1928 Sorrento
Çok ilginç bir kitabınızı bana ithaf ettiğiniz için size teşekkür etmekte çok geciktim; ama bu gecikme, kitabı okumak isteğimin ve okumaya vaktimin olmayışının sonucudur. Son iki aydır «jubile,. kutlamalarının gürültü patırtısı, çalışmalarımı ve günlük işlerimi aksattı. Bir de, birkaç gün sonra gerçekleşecek
Epey uzuuuuun bir inceleme yazacağım arkadaşlar. Şimdiden sonuna kadar sabrettiğiniz için teşekkür ederim. :)
Öncelikle bu bir tiyatro metni, kitap değil ve 8.kitap gibi sunulsa da bence en fazla bir "fan fiction" dediğimiz hoş bir hayran hikâyesi.Ya da “Pottermore” da yayınlanan ara hikayeler gibiydi.Bu yüzden bir kitaptan farklı ve
Bu kitaba başlarken;''Orhan PAMUK'A değil ama,kendi önyargılarıma açtığım savaşa bir şans veriyorum...diye başlamıştım birkaç gün önce.Şu an tarif edemeyeceğim bir mutlulukla söylüyorum ki;Orhan PAMUK,-Kafamda Bir Tuhaflık-kitabı ve kitabın baş kahramanı Mevlut önyargılarımı ve genellemelerimi paramparça etmiştir.Hem de hayatım boyunca
Hektor’un Troyalılarca unvanı “atların terbiyecisi” idi.
Hititlerin Boğazköy’deki (Pterium’daki) arşivlerine göre Troya Savaşından
yüzyıllarca önce Akha prenslerinin savaş arabası kullanmak için Boğazköy’e
yani Hitit başkentine geldiklerini yazmış olmaları anlamlıdır.
Bütün Troya savaşını yazmak pek uzun olur. Ama Akhilleus’un
"...
Water, water, everywhere,
Nor any drop to drink."
Bu dizeleri ilk duydugumda universite birinci sınıf öğrencisiydim. Garip bir yanılsamayla F.Drake ile ilişkilendirdim. Yıllar sonra kitabı okuyunca bu aptallığıma gülümsedim. illüstrasyonlara goz atinca basit bir eser oldugunu dusunerek esere haksizlik etmisim biraz. cocuk kitabi
“Sosyalist ahlâk’, yahut ‘insancıl namus’ mu?
Kısa vade ‘Gerçeklik’ önünde yenilenlerin ahlâkı ve namusu aranır. ‘Küçükburjuva’ alışkanlıklarını bırak. Gömülenler tanıklık edemezler. Düşman, enayi değil gizli dosyasını yaysın. Tarihi dosyalar ele geçse ‘BEYAZIT MEYDANI’ ne güne duruyor?
Buna karşılık, ŞARK aydını demişler ona. ‘LALE’yi, isterse bir soylu çiçek, dilerse boyuna takılmış kızgın demir anlamına çekiverir. Sen Edebiyata, Şiire, Müziğe, Tiyatroya, Romana davula zurnaya bak. Babasını satmaya ‘Evrensel deha’ ihanete ‘TAKTİK inceliği’ denilir. Kâğıt bu: Üzerine yazılanı ‘almam’ diyebilir mi?”
Büroya girince “Bartleby!” dedim çok ciddi bir ifadeyle,
“Ben çok kırgın ve üzgünüm Bartleby. Seninle ilgili iyi düşünceler besliyordum. Senden böylesine hassas bir durumda daha centilmence bir tavır,
en azından bunun küçücük bir emaresini beklerdim, yani böyle
bir varsayım içindeydim. Ama görüyorum ki yanılmışım. Neden?"
diyerek