Irvin D. Yalom'un "Günübirlik Hayatlar"ı, terapi ve varoluş üzerine samimi ve aydınlatıcı bir meditasyon gibi. Deneyimli bir psikoterapistin günlüklerinden derlenen bu eser, okuru terapinin içine çekiyor ve insan ruhunun karmaşıklığını keşfetmeye davet ediyor.
Yalom, hastalarıyla kurduğu ilişkileri ve bu ilişkilerden edindiği
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki eser 10/10 seviyede.
Orta yaşının sonlarına gelmiş, yoksul, hiç bir güzel kadın tarafından sevilmemiş ve hayattan hiçbir beklentisi kalmamış ve intihar etmeye karar vermiş ve tam da bu son adımı atacak iken aniden karşısına insan görünümlü şeytanın çıktığı bir adam düşünün. Ve şeytan bu adama hayatta tüm mahrum
Abartısız yarım saat ağlamamı sağlayan o kitap. Sanırım bu aralar çok duygusalım yada bunu Livaneli'nin insanı derin bir hüzne sürükleyen, duygulanmamanın imkansız olduğu
Huzursuzluk eserine de yorabiliriz. Kitabı elinize aldığınız an kapağı dikkatinizi cezbediyor. Sayfaların uçlarının koyu mavi olması ise başta dikkat çekmese de kitabı
"Vanya Dayı", Çehov'un öyle bir eseri ki, basit bir aile dramı gibi görünse de, içine daldıkça insanı derinden etkileyen bir başyapıta dönüşüyor. Çehov, bu oyunda insan ruhunun en karmaşık köşelerini ustalıkla kurcalıyor ve aşk, pişmanlık, hayal kırıklığı ve umutsuzluk gibi evrensel temalara değiniyor.
Oyunun merkezinde Vanya
“Kan ve kemik miktarıyla baktığımız her savaş, kötüdür elbette. Evet, zordur savaş. Kazanan için bile yıpratıcıdır, üzücüdür. Hayatta kalma isteği, her şeyin üstünü örter bazen. İnsanı insan yapan faziletlerin çoğu, bir anda kaybolup gider… Fakat zillet daha koyudur. İstilacı zalimlere boyun eğmek, daha kötüdür. Namusuna el uzatılan kadınların çığlığına kulak tıkamak, daha kötüdür. Ömür boyunca korka korka yaşamak; kaçacak, saklanacak yer aramak daha kötüdür. Allah adının, arzdan ve semadan silinmesi daha kötüdür. Allah’a iman eden, üzerindeki nimetler sayesinde karnını doğurduğu toprağa hürmet gösteren, karısını ve çocuklarını seven adam; kılıç kuşanır bu yüzden. Alnını secdeye huzurla koymak isteyen… Evlatlarının şeref ve sevgiyle büyümelerini görmek için, gecesini gündüzüne katan… Erinin alın terine gözyaşını ortak eden… Yaşadığı şehir güzelleşsin diye ömrünü tüketen kadın, kapısının arkasında bir sopa bekletir. Belinde bir hançer saklar…”
84 yaşında hayata gözlerini kapayan doktor Hildenburg'u bugün toprağa verdik. Protestan olduğundan cenaze önce kirche'ye [kilise] götürüldü, oradan da mezarlığa... Tören sırasında hiçbir zaman böylesine içli duygular, böylesine yürekten kopan sözler ve acılı gözyaşlarıyla karşılaşmadım... Öyle darlık içinde öldü, ki cenazesini bile
"Hayatım müddetince hep onu aramış, onu beklemiştim. Bütün dikkatini, bütün varlığını bir noktaya biriktirerek her tarafta bu insanı araştıran, her rast geldiğini bu bakımdan tetkik ede ede adeta marazi bir meleke ve hassasiyet kesp eden* hislerimin yanılmasına imkan var mıydı? Bu hisler şimdiye kadar asla hata etmemişlerdi. Bir insan hakkında ilk hükmü onlar verir, sonra aklım, tecrübelerim bunu, ekseriya yanlış olarak, tadil ederdi. Fakat her defasında haklı çıkan gene bu ilk his oluyordu."
Teknolojiyi ne kadar sevsemse oyunlar, animeler, music çeşitliliği bir o kadarda bana negatif etkileri var.
Eskiden ufak bir tebessüm ile mutlu olan çocuklarin bu devirde Iphone Pro Max ile mutlu edemediği çocuklarını görüyorum.
İnsanlara bakıyorum sanki marketteymiş gibi eş arıyorlar elinde seçenek çok oldugu için her yerni seçenek bir öncekinin ışığını engelliyor. Bu nasıl bir etkileşim?
Ya kırmızı çizgiler? Eğitimsiz çocukların topluma verdiği zararlar?
Reddit, Facebook, Discord vb. Gibi programlarda kendi toplum değerlerine küfür eden çocuklarin sorumlusu kim? Bunlari nasıl düzeltebiliriz?
Kendime defalarca diyorum "Gücünün yetmediği seyleri düşünme diye." ama malesef yapamıyorum.
Yanlış yöne evrilen bu topluma küsmeyi denedim olmadi...
Biraz spesifik oluyor ama Konuşanları izleyen bir sahsın neye güldüğünü bile anlamiyorum... Özel hayat denilen seylerin özgürlük, mizah gibi kavramlar altında hoş bir sekilde sunulması ne kadarda içerisinde çin tozu (Msg : Mono sodyum glutamat) basılmış besin kalitesinin leş olduğu hazır gıdalara benziyor.
Ufak zamanlı zevkler için nasil zararli gida yemiyorsak (Çünkü bize kalıcı hasar bırakabilir.) Zihnimize ve Bilinçaltımızada sahip cıkalım.
Ve eğitmeyecekseniz çocuk yapmayin. Bu ülkenin kekolara değil insanlara ihtiyaçı var.
MODERN HAYATIN GÖLGESİNDE KAYBOLUŞUMUZ
Şehir hayatından sıkılıp köylerde yaşamak isteyen insan sayısı giderek artıyor. İnsan ilişkilerinin sığlığı, kalabalık içindeki yalnızlık duygusu, evcil bir hayvana dahi bakmanın zahmeti, yarım saatlik bir işiniz için bile tüm gününüzün trafikte geçmesi gibi bir çok negatif nedenler, gittikçe metropollerden
O da şudur; İnsanı insan eden belki insanı sultan eden hakiki imanı kazanmak ve inkişaf ettirmektir. Tatbikat ve hareket haline gelmeyen iman ölüdür. Madde ile imanın çarpıştığı Çanakkale'de, maddenin temsilcisi mağrur ve müdhiş düşman, mağlubiyetle tarumar olmuştur.
Ashâb-ı Kirâmın, mâzileri itibariyle çorak topraklara benzeyen gönül âlemleri, Allâh Rasûlü -sallallâhü aleyhi ve sellem-'in sohbet meclisindeki mânevî iklimin rahmet ve bereket
sağanaklarıyla yoğruldu. Bu sayede vaktiyle üstüne toprak basılmış eşsiz fazîlet ve mânâ tohumları neşv ü nemâ buldu. Sadırdan sadıra in'ikâs eden muhabbet ve rûhâniyet alışverişiyle yıldız şahsiyetler inkişaf etti. Câhiliyye devrinin merhametsiz, vicdansız, kız çocuklarını diri diri gömecek kadar katı, hak ve hukûk tanımaz insanı eridi, kayboldu. Aynı silüet içinde fakat bu defâ gözü gönlü yaş dolu, diğergâm, ince, rakîk, hassas bir insan hüviyeti teşekkül etti.
Sayfa 73 - SÂLİH ve SÂDIKLARLA BERÂBER OLMAKKitabı okuyor