Onun düşünüşüne göre sanat denen şey, doğaya karşı insanın bir direnişiydi; insanın mevcut şeylerle tatmin olmayarak kendi karakterinden bir şeyler katmak arzusunun ifadesiydi.
Aleksandr Puşkin'in "Yüzbaşının Kızı" adlı eseri, Rus edebiyatının altın çağının en parlak örneklerinden biri olarak kabul edilir. Puşkin, bu romanda ustalıkla aşk, macera ve toplumsal konuları bir araya getirerek, edebi bir başyapıt ortaya koymuştur. "Yüzbaşının Kızı", hem Rus edebiyatının zengin geleneğine hem de
Yazar bu kitabında edebi dehasını ve derin felsefi bakış açısını bir kez daha sergiliyor. Roman, ana karakter Nekhlyudov'un hayatındaki dönüşümü ve adalet arayışını konu alırken, aynı zamanda toplumsal eleştiriler ve ahlaki sorgulamalar sunar. Tolstoy'un adalet ve hayat gerçekleri bağlamında ikileme düşüp, en sonunda da vicdanının sesini
Merhabalar kitapsevenherkes ailesi eğer sizler de benim gibi unutulmaya yüz tutmuş, insanın içini ısıtan ve tabiri caizse bazı cümlelerin içine ‘cuk’ diye oturan kelimeleri yeniden kazanmanın ve dilinizde yer vermenin peşindeyseniz Lûgat365 tam size göre!
Bu kitabın sadece önsözü bile insanı içine çekiyor desem, sanırım yalan söylememiş olurum.
Sahiden her şey saçma mı, hayatın hiçbir anlamı yok mu? Bence öyle! Yok, hiçbir şey yok.İnsanın biyolojik fonksiyonlarına aşırı bir anlam yükleme çabası içindeyiz. Çünkü hiçlik zor geliyor.
İnsanın kendisine çektirdiği acıya azap denir. Teknik adı vicdan azabıdır. Bugüne kadar binlerce hayalet hikâyesi duymuşsunuzdur. İşte bunların başlangıcı da bu vicdan azabıdır. Dünya üzerinde hayalet gördüğünü iddia eden ilk insan, yaşarken canını yaktığı dostunu öldükten sonra o kadar çok düşünmüş ve kendine o kadar çok kızmıştır ki, yıllardır tanıdığı bir yüzü, bedeni evinin odalarında uçuşurken görmeye başlamıştır. Sonra bu olayın üstüne binlerce yıl binmiş ve insanlar her yerde hayaletler görmeye başlamıştır. Oysa hayalet dediğin şey, yaşarken kazık attığın insanlar öldükten sonra duyduğun vicdan azabının sana oynadığı bir tiyatrodur.
Daha önce #küçükkati1 ve #küçükkati2 kitaplarını okuduğum yazarımızın bu kez #umutköprüsü1
eserini kendi doğum gününde hediye etmesi
ayrı bir güzellik oldu benim için .
Kaçarak evlenen iki aşık genç insanın hayatındaki zorlukları derinlemesine anlatan kitabımızda Romen Sebastian ve Macar Anna'nın ailelerine karşı dik duruşlarını, aşklarına nasıl sahip cıktıklarını, iki halkı nasıl birleştirmek için çabaladıklarını okuyacağız.
İki halk arasındaki çatışmaya rağmen Sebastian ve Anna evliliklerini sürdürebilecek mi ?
Sebastian'ın abisi polis müdürü Gainni'nin zalimlikleri bitecek mi ? Anna'nın arkadaşı Tina ve kocası Martin Gainni'nin zalimliklerini ortaya çıkartabilecek mi ?
Sebastian'ın evlatlık kardeşi Costi'nin hikayesi beni çok etkiledi. Engelli olan Costi ve Tanya iliskisi nasıl sonuçlanacak ?
Olayların akışı o kadar güzel ki sizi o anları yaşadığınızı hissettiriyor. Çok kaliteli, akıcı bir anlatımla yazılmış roman. Umut köprüsü'nün ikinci kitabını okumak için can atıyorum. Elinize, kaleminize sağlık.
—spoiler içerebilir—
Kitap çocuk karakter üzerinden hayata karşı dik durmayı temsil eden bir hikayeden oluşuyor. Zeze karakteri üzerinde kurgulanan roman, ailesel problemlerin, acıların, şefkatsiz büyümenin acı yanlarını ortaya koyuyor. Zeze, hayatın serüvenini kendi başına sırtlanıyor ve bize de okuması zevkli bir kurgu kalıyor.
Eser aynı zamanda yazarın kendi kişiliğinden esintiler barındırıyor. Ben okurken Zeze’nin Zeki ve aynı zamanda girişken ruhunun yazarı yansıttığına inanıyorum. Kitapta şeker portakalı Zeze’nin en yakın dostu olarak betimlenmiş. Hatta şeker portakalına Minguinho adı verilerek kişileştirme yapılmış ve bir fidanın insanın sırdaşı ve dostu olabileceğine yönelik hikaye yazılmış.
Kitap genel olarak başarılı ve hikayesi sade. Okurken sizi yormuyor ve kafanız karışmıyor.
"Her insan bedeninin çürüyeceğini bilir ve bundan korkar" dedim. "Ama çoğu insanın ruhu gövdesinden
önce çürür; nedense bundan kimse korkmaz!"
"Bunu niçin söylediniz simdi?" diye sordu.
"Kardeşim ve benim için" dedim. "Ama inan bana, insanların çoğunun ruhu, bedeninden önce çürür."
"Bazı kelebek türlerinin bir günlük ömrü, hücre bölünmesinin hızlı olmasından dolayi, insanın 80 yılına denktir. Bu durumda 70 yaşında ölen bir insan mı daha uzun yasar, 25. saatini gören bir kelebek mi?"
Tartışmasız Yaşar Kemal Anadolu halk hikayelerine gönülden bağlı bir yazarımız. Sanat toplum içindir anlayışından yola çıkan usta yazar , bu üç öyküdede kendine has destansı , öykü anlatım biçimiyle okuruyla buluşuyor.
öyküleri okurun damağında bir tat, gönlündede çok renkli hoşluklar bırakırken , farklı duyguları da aynı anda yaşatıyor.
Türk