Mezarlıkta gezip, ölü gömme törenlerine katılmayı âdet ve meslek edinmiş bir adam yaşıyordu Harput’ta. Yaz kış, yağmur çamur demeden hemen hemen her sabah tek katlı evinden çıkar, tarihi dokusu uzun zaman önce silinmiş Harput’un sokaklarında yürüyerek Harput Mezarlığı’nın yolunu tutardı. “Allah’ım sen büyüksün!” derdi mezarlığa girerken, art arda ölüler için Fatihalar okur, nasırlı ellerini yüzüne sürerdi. Ölü getirilmeden önce ölünün gömüleceği noktayı tespit etmek ve mezar kazmak için erkenden gelen insanlar görürdü. Hiç durmaz, hemen mezarın kazılacağı nokta hakkındaki fikrini söyler (“Buranın toprağı serttir kazamazsınız, oranın toprağı çok gevşek mezarı kazarken üstünüze çöker.”), mezar kazmaya yardım ederdi. Ölü, mezarlığa girerken her daim kafasında olan boyacı şapkasını çıkarıp önünde tutarak tabutun geçişini seyreder (bazen tabutu taşımakta zorlananlara yardım da ederdi), cenazenin hangi şekilde çukura uzatılması gerektiği üzerinde tartışan insanlara kızar, akıl verirdi (“Yüzü kıbleye dönüp durması için cenazenin arkasına topraktan tümsek yapın!”, “Tahtaları güzelce yerleştirin!”, “Hasırı düzgün açın!”). Günün sonunda cebindeki parayı mutlulukla sayar, kazmasını ve küreğini omzuna atarak evine dönerdi....