Es-Selam..
Kitabı okudum ve özellikle hadis bölümüne geldiğimde en büyük eksikliğin sahih olup olmama noktasında ''Tahrîc'' yapılması gereğini hissettim.
İncelemelere baktığımda da arkadaşlarımız teknik bakımından gerekli bilgileri vermişler, bu yüzden içeriğe hiç dokunmadım.
Şu şekilde bir yöntem izledim;
Önce hadisleri klasik kaynaklarda tarama
*
“Cahilliğin dağlarında gezenler için; almasını bilene bilgece öğütler, yaşanmışlıkların getirdiği doğru tespit ve öneriler, samimi itiraflar; bir o kadar da topluma tenkit yağmuru. İlber Ortaylı’nın sakınmadan söylediği her söz, gençler için altın değerinde. Toplumun her kesimine ustaca entelektüel bir dokunuş, hazır olun; bu bir kültür
"ÜZÜLME!
İnsanlar senin kalbini kırmışsa üzülme!
Rahman, “Ben kırık kalplerdeyim” buyurmadı mı?
O halde ne diye üzülürsün ey can?
Gündüz gibi ışıyıp durmak istiyorsan;
Gece gibi kapkaranlık nefsini yak!
“Derdim var” diyorsun;
Dert insanı Hak’ka götüren Burak’tır; sen bunu bilmiyorsun.
Sanma ki dert sadece sende var.
Şunu bil ki; sendeki derdi
Beklentilerimin çok çok üzerinde bir kitap oldu Medyum. King'i çok çok iyi tanımadığım için,
O'yu okuduktan sonra bir daha hiçbir kitabında öyle bir tat alamayacağımı zannediyordum.
(Sen öyle san, daha yeni başlıyoruz.)
Bu düşüncelerimin üzerine Medyum'u okuyunca tokat yemiş kadar oldum. Bu adam
Kavramsal Bir Harita: Gazâlî Ve Adalet Meselesi
♡ ♡ ♡
Ebû Hâmid Gazâlî (1058-1111), kendi döneminde üstün bir bilince ulaşıp etkisi kendi cağını aşıp günümüze kadar devam eden önemli bir İslâm bilgini ve düşünürüdür. Sabri Orman, “Gazâlî, Adalet ve Sosyal Adalet” çalışmasıyla adalet ve özel olarak sosyal adalet konularına ilişkin Gazâlî'nin
Merhamet; belki de bu çivisi çıkmış dünyada en çok muhtaç olduğumuz, bize
huzur veren, eskilerden bugüne uzanan, yazarın “Bir şey eksik, her şeyi tutan bir şey.”
dediği… Eksikliği ile bizi birbirimize düşüren, varlığı ile tekrar bir araya getiren şeyi
bulanlar ona merhamet demiştir.
Merhamet diğer varlıklar için dünyayı emin bir yer kılmaktır.
İçimizi kemiren yıkım, insanın iliğine işlemiş olan acımasızlıktır, tümümüz, bu zehirle can vereceğiz.
..
İnsan kör geçer yaşam yollarından. Çevremizde bulunan korkunç yoksulluğun ne kadar azını görüyoruz aslında!
Körlük, zamanı ve mekânı alt etmeye yarayan bir silahtır; varlığımız tek dayanağını duyularımızla, gerek yapıları, gerekse kapsamları
Burada Müslüman kardeşler olarak hepimiz birbirimize abi veya abla olarak hitap ediyoruz. Bu hitap fazla samimi olmamak adına güzel olmasına karşın tam manasıyla da İslam'a uygun değil bir mesele. "Fıkhi olarak hükmü şudur" diye bir açıklama benden beklenemez, hoca değilim zira. Ama bir Müslüman olarak "bu hitabın saf ve masum olmadığını, bir sohbet kapısı araladığını" bilecek kadar aklım yerinde. Bunları okurken "Eee abi, bunu sende yapıyorsun" diyorsanız size şöyle derim: "Zaten ben kendime nasihat ediyorum, dileyen üzerine de alabilir." diye cevabınızı verebilirim...
Ben sizin -yaşça- büyüğünüz olduğum için bazı şeyleri gördüm, duydum ve yaşadım. Size kendimden misal vermek gerekirse şöyle söyleyeyim: "Yıllar evvel abla diye hitap ettiğim kızla evlenmek için direkten dönmüştüm." Tam olarak söylemek istediğim böyle bir şey. Tabi biz kul olarak sürekli kötüyü kendimizden savuşturmak, şeytanın fısıldaması ve nefsin ayartmasıyla şöyle deriz: "Ama benim abi/abla dediğim kişi zaten evli barklı." Ayy canım benim, diyorum sana. Eğer beni dinleyecek olursan sana 3 vaka Müge Anlı izlemeni tavsiye ederim. Öyle ya bu kadının programına çıkan insanları uzaydan transfer etmiyor da yine bu halkın içinden çıkarıyor. Bu kadar saf olmanın veya kendini kandırmanın âlemi yoktur güzel abim. Size kendi öz abiniz veya ablanızdan başka kardeşte yoktur.
Aman dikkat edelim. Sosyal medya diye Allah'ın bizi görmediğini unutmayalım. Tekrar diyorum ki: "Bunları evvela kendime söyler, üzerine alınanları da uyarmak isterim."
Yeryüzündeki en korkunç şey nedir bilir misiniz? Sonunda her şeyin alışkanlık halini almasıdır. Karşısında kendimizden geçtiğimiz şeylerde bile bu böyledir.
Erich M. Remarque
Albertine Kayıp'ı serinin diğer kitaplarından ayıran en belirgin etmen, anlatıcının geçmiş, şimdi ve gelecek arasında kurduğu ilişkide acı ve hesaplaşmayı temel almasıdır.
Ayşe Şasa'nın denemelerinin bir araya getirilmesiyle oluşan, Anı-Biyografi türündeki kitabı.
Bilâkis Ayşe Şasa'nın hayat hikâyesi...
Kitabın ilk cümlesi şudur:
"Akıllılar dünyasının bir kıyısında, sisli bir dağ başına çöreklenmiş, dünyayı kendimce anlamlandırmaya çalışan bir deliyim"
Genellikle inceleme yapacakken
Gökhan Özcan'nın pazartesi perşembe köşe yazılarını bu gönderinin altında paylaşmayı düşünüyorum inşallah, bugünden başlayalım.
Nefs sözünü sinsice söyler!
Hayata, başka insanlara karşı bir şeyler söylerken, freni boşa almak adetimiz oldu. Buna karşılık, kendimize bakışımızda ayağımız hep fren pedalında. Kendimize kıyamıyoruz hiç,
Yozo, etrafına sürekli kendini sevdirmeye çalışan, sürekli komiklikler yaparak insanları güldürmeye çalışan bir çocuktur ama iç dünyası çok farklıdır. Yozo kendini hiç sevmez iç dünyası kapkaranlıktır.
Başkalarıyla tartışamıyor, kendini savunamıyor ve kimseye hayır diyemiyor (tüm hayatı boyunca hayır diyemiyor).
İnsanlara güvenmiyor. Bu dünyada