Güçlü bir düşünsel vicdanın içinde, ahlaki süperego kadar, toplumsallık ânının da payı vardır. İyi toplum ve iyi yurttaşa ilişkin bir anlayıştan doğar böyle bir vicdan. Bu anlayış sönmeye, silinmeye yüz tutarsa -kim hâlâ körce inanabiliyor ki ona!- zihnin alçalma dürtüsü de frensiz kalır ve barbar kültürün getirip bireyin içine yığdığı bütün tortu yüze çıkar: Yarım eğitim, gevşeklik, teklifsizlik, kabalık. Genellikle "insanlık" olarak, başkalarınca anlaşılma isteği ya da dünyevi sorumluluk olarak gerekçelendirilir bu. Ama zihinsel öz-disiplinden vazgeçiş fazla kolay bir fedakârlıktır: Bu fedakârlığa "katlanan" kişinin kendine duyduğu güveni ciddiye almamız mümkün olmaz. En çarpıcı örnek de maddi durumları değişmiş aydınlardır: Sadece yazıyla para kazanmanın doğru olacağına kendilerini sözümona zorla inandırdıkları anda, geçmişte tantanalı sözlerle reddettikleri ucuz şeylerden zerre kadar farklı olmayan bayağılıklar üretmeye koyulurlar. Tıpkı eski-zengin mültecilerin kendi ülkelerinde yapmak isteyip de göze alamadıkları o bencil cimriliğe yabancı topraklarda başlamaları gibi, ruhsal yönden yoksullaşanlar da kendi cennetleri olan o cehenneme sevinçle dalarlar.
Gelenekler, nefsin mahrumiyetlerini 'acı' olarak niteler. Bu yalnızca bir yorumdur. İnsanlık tarihi binlerce yıldır bir şeye acı dediğinden, şimdi biz de bu durumları acı olarak yorumluyoruz. Ölümü, ayrılığı, ağlamayı 'acı' diye vasıflandırmak insanın genlerine işlemiş durumdadır. Belki de ağlayan insanlar, ağlamayanlara nispetle daha çok çok haz içerisindeler. Ağlama hazzı... Ama bu haz nefiste değil, ruhta ve kalpte yaşanır. Ağlamanın negatif bir durum olduğunu söyleyen geleneksel bir aktarımdır.
Sayfa 152Kitabı okudu
Reklam
Germenler'de hukuk
"İleri bir uygarlık seviyesine ulaşmış bir toplumla iç içe olan Germenler, aslında Roma gelenek ve göreneklerini benimsemeye yatkındılar. Ancak bu yönetim, özellikle adalet mekanizmasında olduğu gibi bazı farklılıklar yaratmaktaydı. İmparatorluk kanunlarının yalnızca Romalılar arasındaki itilafları çözebileceğine inanılırdı. Kendileri ise, geleneksel kanun ve törelere bağlı kalmayı tercih ediyorlardı. İki sistem arasındaki temel fark şuydu: Roma'da suçlu, toplumu meydana getiren kurumlar tarafından yargılanarak mahkûm olur.. Germen toplumunda ise, bizzat haksızlığa uğrayanın kendisi veya ailesi tarafından ceza görürdü. Kan davalarını önlemek için suçlunun suçunun ağırlığı oranında para ödemesi geleceği vardı. Zararı bu şekilde ödemeye "Vergeld" (kan değeri) adı verilirdi. Ayrıca yargılamada davacıların sosyal durumları da göz önünde bulundurulurdu. Şayet hür bir kişi yine hür birini herhangi bir konuda suçlarsa, suçlanan kişi, kendilerine güven duyulan kişileri tanık göstererek suçsuzluğunu ispat edebilirdi. Bir başka çözüm yolu, galip gelenin haklı sayıldığı düelloydu."
Karacan Yayınları
İmparatorların olsun, halkın olsun herkesin hayatında bütün insanlık durumları vardır.Dinlemesini bilelim yalnız: Ne eksiğimiz olduğunu kendi kendimize hep söylemekteyiz. Bir düşüncesinde kaç kez aldandığını unutmamış insan ne kadar budala olmalı ki kendi düşüncesinden kuşku duymasın.
"Dün ve bugün insanlık, evinden vurulmak istenmektedir. Evler tam anlamıyla iman ve iffetin kalesi durumuna gelmiştir. Böyle bir durumda da evlerin asıl sahipleri olması gereken mü'min kadınlar âdeta cephenin en önündedirler. Bu durumları ile zamanımızın mü'min kadınları, cephenin en önündeki mücahitler durumuna gelmişlerdir. Onların cihat azmi, biiznillah erkeklere de kaynaklık edecektir. Bu nedenle kadının cihadını önemsiyor, mücahide kadını özlüyoruz."
Sayfa 36
Bu üç ay boyunca Nehlüdov’un gördükleri gözünün önünde şöyle canlanıyordu: Özgür yaşayan insanlar arasından yargı ve yönetim aracılığıyla en sinirli, en kızgın, en heyecanlı, en yetenekli, en güçlü ve başkalarına göre daha az açıkgöz ve dikkatli insanlar seçilip ayıklanıyordu ve özgür kalanlara kıyasla hiçbir zaman daha fazla suçlu ya da toplum
Reklam
88 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.