İnsanlık hakikati, sonrasında, geri kalan akılların, nåtık feleki nefslerin ve diğer nefslerin suretinde ortaya çıkmış, sonra tabiat ve külli heyůlå suretinde, sonra basit ve bileşik cisim suretinde ortaya çıkmıştır. Bunu Müminlerin Emiri, Allah'ın yeryüzlerindeki dostu, muvahhidlerin kutbu, 'Ali bin Ebi Tà lib'in -Allah onun yüzünü ağartsın- insanlara yönelttiği bir hutbesinde söylediği şu sözü desteklemektedir: "Ben Bismillah'taki bå'nın noktasıyım. Ben kendisiyle ilgili olarak kusur işlediğiniz Allah'ın tarafıyım. Ben, Kalem'im. Ben, Levh-i Mahfüz'um. Ben, Arş'ım. Ben Kürsi'yim. Ben, yedi göğüm. Ben, yeryüzleriyim." Ta ki hutbesinde sahv/uyanıklık haline döndü, kendisinden birliğin tecellisinin hükmü kalktı, beşerlik alemine döndü ve Hakk kendisine çokluğun hükmüyle tecelli etti, böylece özür diledi ve kulluğunu, zayıflığını ve ilahi isimlerin hükümleri altında boyun eğdiğini ikrar etti. Bu yüzden şöyle söylenmiştir: Kâmil insan, tıpkı Hakk'ın bütün varlıklarda gezip aktığı gibi gezip akar ve bu, Hakk'tan Hakk ile halka doğru olan üçüncü yolculuktadır. Bu yolculukta kamil insanın kemåli tamamlanır ve hakka'l-yakine ulaşır. Buradan da sonluğun ilklik ile özdeş olduğu anlaşılır ve "O, Evvel'dir / İlktir ve Ahir'dir/Son dur, Zahir'dir/ Açık'tır ve Bâtın'dır / Gizli'dir. O, her şeyi hakkıyla bilendir. ayetinin sırrı ortaya çıkar