Paramparça olmuş yüzüne baktığımda, canımı sıkan tek şey kaybolmuş siluetin değil elbet. Yüzüstü edilmiş cesedin, hemen her gün çevremizde geziyordu... bir şeytan misali kulaklara bir şeyler çalıyordun! En doğru işi yaptığın hakkında pervasız bir tutum sergiliyordun, ne oldu şimdi sana?.. Gökyüzündeki gök yüzünü çalmışlar! Rüyalarında kaybolmuştun... en iyisi benim! Şarkıların hâlâ kulaklarımda... ellerime geçtiğinde, ne hissettin? Kaybolmuş nefretin, yine hırçınlığını yakalasa elinden geleni ardına koymazdın öyle değil mi? Dimağını tuttuğum kıskaçta, vurgun yemiş haletiruhiyeni vücudunla birlikte parçalayacak gerçeği söylüyorum -sana yapacağımı- bunca insanı katletmenin ardından, seni ellerimle boğarak öldürmek isterdim. Yapamayacağım iş değil! Sana insanlık arşivinin derlemiş olduğu en saf ve en temiz duygularımı dökerek söylüyorum! Sana hiçbir şey yapmayacağım!..
İnsanın atası olan ve iki ayağının üzerinde doğrulan ilk primat bu hareketi yaparken başını hemen yanındaki ağacın kalın dalına çarpıp beyin travması geçirdi. Ve genetik olarak nesilden nesile aktarılan bu travmanın insanlık tarihini değiştiren iki sonucu oldu. Öncelikle, beynin büyük bölümü kullanılamaz hale geldi. Dolayısıyla o primatın torunu olan insan da, beynin geri kalanıyla idare etmek zorunda kaldı. İkinci sonuçta şuydu; bir ağaç dalından yediği darbe ile başlayan çevre korkusu, insan varlığının omurgasını oluşturdu. Eğer o primat yaşamını diğer hayvanlar gibi dört ayağı üzerinde sürdürseydi tabii ki her şey farklı olacaktı. Ancak bir noktadan diğerine, sürekli dört ayak üzerinde ilerlemek de, yolda tecavüze uğrama ihtimalini artırdığından doğrulmaya mecburdu. Yine de bunu yapmadan önce yukarı baksa iyi olurdu. Neyse, sonuçta hepimiz o atamız yüzünden gerizekalı ve korkak doğuyorduk. Dolayısıyla hiçbir şey bizim suçumuz değildi. Hatta bir bakıma hayli ilerleme kaydetmiş bile sayılabilirdik. Ne de olsa kimliğimizin vazgeçilmez bir parçası olan o ortak korkumuzu sonunda tanımlayabilmiştik.
Reklam
Ama insanlık vardı! Peki şimdi ne oldu? Tarih bitti! İnsanlık öldü!
Sayfa 147
“İnsanlık öldü mü?" dedim. "Yok" dedi, "Ölmedi, ölmedi ama bir şeyler oldu, başka bir yerlerde sıkıştı kaldı herhalde?"
Peki , en başından beri Kur’an’ın kendisi varken Kitap neden çok sonra gelmiştir? İnsanlık bilinci, dinler tarihi öncesinde felsefe dönemiyle geliştirilerek bir bilinç seviyesine ulaştırıldı , felsefe dönemi belli bir bilinci oluşturduktan sonra Tevrat bilincine gelindi ve Tevrat bilinci insanlığı Zebur bilincine , Zebur ise İncil’e hazırladı ve nihayetinde insanlık Kur’an bilincine ulaşmış oldu .
Zaten kaç kişi kaldık şurada: Bakın insanlık da öldü...
Reklam
Kendinizi bu akışa bırakın albayım. Zaten kaç kişi kaldık şurada: Bakın insanlık da öldü.
Nihayet insanlık da öldü. Haber aldığımıza göre, uzun zamandır amansız bir hastalıkla pençeleşen insanlık, dün hayata gözlerini yummuştur.
ASKERLERİN İBRET İLE ALAKASI Atatürk diyor ki; Biz asker bir milletiz çünkü topraklarımız çok değerli. Asker olmak illede silahlı kuvvetler içinde olmayı gerektir miyor? Darbe mağduru (asker+sivil) biri olarak bütün askeri ve sivil darbelere karşıyım. İnsanlık ahlakına uygun değildir. 12 Eylül askeri darbesinin sonrası sivil darbe
"Nihayet insanlık da öldü. Haber aldığımıza göre, uzun zamandır amansız bir hastalıkla pençeleşen insanlık, dün hayata gözlerini yummuştur. Bazı arkadaşlarımız önce bu habere inanmak istememişler ve uzun süre,"Yahu insanlık öldü mü?" diye mırıldanmaktan kendilerini alamamışlardır. Bu nedenle gazetelerinde, 'Insanlık öldü mü?" ya da" İnsanlık ölür mü?' biçiminde büyük başlıklar yayımlamakla yetinmişlerdir.
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.