Yazarın üslubu okurken kahkahalar atmanıza sebep olurken aynı zamanda da düşünmenizi kafanızın karışmasını sağlıyor. İnsanı kendi yapan şeyler neydi? Acılar, mutluluklar, hüzünler...
Bir sabah, bir pansiyonda uyanıyorsunuz ve nerede olduğunuzu kısacası hayatınızla ve kendinizle ilgili hiçbir şeyi hatırlamıyorsunuz. Hafızanız tamamen silinmiş ve kimliğiniz yok olmuş. Siz aynı durumda olsanız ne yapardınız? İşte kahramanımız böyle bir Adem.. Yazarın, kahramanın ismini Adem koyması da çok manidar çünkü Adem; adam, insan, insanoğlu anlamına gelmektedir ki, bence bu bir kişiyi değil bütün insanoğlunu temsil etmektedir diye düşünüyorum. Kendini, benliğini, özünü aramak için yola çıkan adam bir Adem var bir de bin Adem...
Yazarın yazarken okuyucuyu da içine katmasını çok beğendim. Kitap, kurgusuyla somut ve soyut gerçekliğin iç içe geçmesiyle, dili ve anlatımıyla ciddi konuların, alaycı bir üslûpla, zamanın şimdi de olup mekânın sürekli değişmesiyle, kişisel arası diyaloglarıyla ve absürtlükleriyle, gerçek ile hayâl, olgunluk ile cahillik, unutma ile hatırlama, arama ile bulma gibi olguları okuyucuya sunuyor. Ve bu sayede sıkı bir beyin jimnastiği gerektiren bir roman olduğu gerçeğini de belirtmek isterim.
İnsanın, insan olma çabası, hiç durmadan kendini araması, aradığını bulması ama bulduğunu asla anlamaması.. Okuduğum en güzel post-modern romandı. Zaman ve mekân kavramının olmayışı ilk defa bu kadar güzel etkiledi beni.
"Hafıza dediğin kederdir kâtip yaz bunu. Dünya boşlukta nasıl duruyor sanıyorsun. O, boşluk değil keder. Kederi çıkar, dünya düşer. Unutma, unutma, unutma.."