"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
Seninle başlamadı
Eğer bu kitabı okumaya başlarsanız eminimki içinde kendinizden bir parçayı muhakkak bulursunuz. Yazarın mesleki tecrübesinden mi kaynaklı yoksa çok sağlam bir araştırma sonucu yazılmış bir kitap olduğundan mı bilemiyorum ama ben inanıyorum ki okuyan her kişinin "bunu benim için yazmış olmalı" dediği en az bir bölüm
YouTube kitap kanalımda Beton'u ve diğer Thomas Bernhard kitaplarını nasıl okumanız gerektiğinden bahsettim: ytbe.one/5bKKeH6c3Tw
Sizi son zamanlarda okuduğum en çarpıcı yazarla tanıştırmak istiyorum. Onun adı Thomas Bernhard.
Adına yakışır biçimde, insanı betona çarpmış kadar etkileyen bu kitabı okurken aklıma Nuri Bilge
Acilde çalışırken 112 ile arrest(kalbi durmuş) hasta gelmişti. Artık dayanacak gücümüz kalmayana dek müdahale ettik ama kurtaramadık. Sadece kocası ve kadın yaşıyorlarmış. Kocasına artık hayata yalnız devam edeceğini söylemek zorundaydım. Bunun nasıl zor olduğunu anlatmak imkânsız gerçekten. Tek hekim olduğum için diğer hastalar naaş dışarı çıkana kadar beklediler ve ben bütün bu yaşadığım seylerin ardından yeniden muayenehaneye girdiğimde ilk sıradaki hasta bana "çok beklettin" diye sitemde bulundu. İnsaf dedim bütün olanları sen de gördün sonra öldüyse napalim bizim de işimiz var dedi. İşte insanoğlu bu kadardır... Çevremizdeki bu iyilik timsalleri, utanmasa melek olduğunu iddia edecek kisilerin bir de bu hallerine tanık olduğumuz yerdi acil servis. Bütün bu ikiyüzlülüğün dirilip karşımıza çıktığı yerdi..
O yüzden belki yüzümüz gülmez...
Kasvetli bir Ankara sabahına uyanıyorum. Hava, gerçekten soğuğu sevebilen benim gibi insanlar için huzur verici görünüyor. Bu güzel pazar gününe onlarca aktivite sığdırabilirdim, bir sürü plan yapabilirdim ama haftalardır tek düşündüğüm şey ‘’pazar günü Hakan Günday okuyacağım’’ düşüncesi koca bir günümü ayırmak için aslında güzel bir sebep.
Seyirci kalmayın, yaşama müdahale edin, kendinizi tanıyın ve gardınızı alın. Yaşamı nefes alarak geçirmeyin, yaşamınızda söz sahibi olun.
Yasalar, iktidarlar, politika, komşular, stres, sana hiçbir şey katmayan arkadaş, seni küçük olduğuna inandıran ne varsa kaldırıp çöpe at. Önce kendini küçük gör, bu küçüklüğün içinde bir büyüklüğe
Fark ettiniz mi, toplumun hangi kesiminden olursak olalım tutunduğumuz dal aynı: "okumak." Şah da padişah da olsa böyle, boğazından kısarak kitap alacak durumdaki biri olsa da böyle. Okumadan yaşayamayız artık.
Küçük bir okuma kulübü kurdum. Yakın çevremden. Her ay bir kitabı okuyup bir kafeye oturup tartışabileceğimiz bir kulüp. Ortak
Okur musunuz bilmem lakin yazdım.
İncelemeye başlamadan önce, felsefi bilgileri bu denli basit ve eğlenceli bir üslup ile kaleme alan Nigel Warburton 'a şükranlarımı iletiyorum :)
* Metnin uzunluğu gözünüzü korkutmasın, madde madde elimden geldiği kadar özetlemeye çalıştım.
Kitabımız kronolojik bir sıraya göre dizilmiş, 40 bölümden oluşuyor.
YouTube kitap kanalımda Japon edebiyatı ve Osamu Dazai hakkında daha detaylı bilgi edinebilirsiniz: ytbe.one/QbT0zmxxnoM
Dostoyevski, Tezer Özlü, Sadık Hidayet ve Charles Bukowski'nin genlerinden alınıp ortaya hibrit bir kitap çıkartılmak istenseydi o kitabın adı ne olurdu? Bence
Martıları Seven Adam ‘ı uyku tutmamış, yatağında dönüp duruyordu. Çünkü onu martılardan daha mutlu eden tek bir şey vardı, o da Fransız Teğmenin Kadını Patrice’ydı ve onu düşlerken gözüne uyku girmiyordu. Hava aydınlanırken
Denizcilik ile ilgili kitapların yeri bende her zaman ayrı olmuştur.Benim için hep torpilli sınıfına girerler. Ama bazı eserler var ki yazarına Pulitzer ödülü ve daha ileride de Nobel Ödülü kazandıran, onlar gerçekten de torpili hak etmeden en üst seviye sınıfından giriş yapıyorlar listeme.İşte bu kitap da onlardan birisi oldu benim için.
Cengiz Aytmatov benim için edebiyatta her zaman bambaşka bir başlık olacak, hiçbir başlık altına dizemeyeceğim, hiçbir kategoriye sokmak istemeyeceğim ve buna yakıştıramayacağım bir kişi. O kadar keyif alıyorum, öylesine içine girip, öylesinde yaşıyorum ki eserlerini... Bu zevki bu hisleri gerçekten kimseye anlatamam. Bir de bulunduğu toprakların
Hep merak ediyoruz, "İnsansız dünya nasıldı," diye. Peki şunu hiç düşündünüz mü: Dünyasız insan nasıl olurdu? Kulağa garip geliyor değil mi? Gelmesin! Ona doğru sürükleniyoruz çünkü!
Dünyada yaşam milyonlarca yıl önce başladı ve insan dünyaya geldi... Milyonlarca yıldır varlığına devam eden birçok canlı bir bir yok olmaya başladı.