Tarih öncesinin dev avcıları; arslanların,parsların pençelerinden kaptıkları avlarını, geyiklerini, karacalarını, belki bu
kayaları saran eski ormanlardan avlıyorlardı. Yahut bu gölün çevresinde pusular kurarak, şu mağaralar boğazına sürüklüyorlardı. Bu
maceraların en az 4000 yıllık bir geçmişi olması gerekti. Mesela 4000
yıl önce bir avcının, tam bu benim çöktüğüm mağara ağzında, günün bu saatinde, taştan bıçağıyle bir yaban domuzunu parçalamış olması mümkündü. Sonra aradan nice nice insan selleri geçti. İlk toplumlar, sonra Etiler, Frigyalılar, İskender'in şu dağın arkasında hemen yakınımızdaki Gordiyon'a sürüklediği ordular. Sonra Galatlar, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Türkler... Her dalganın yüzlerce yıl süren hikayesi var. Zaferler, yenilgiler, çileler ve nihayet şu Türkmen boylarının gelişi ve hazin eriyişi. Ormanların ölüşü, suların çekilişi, meraların soysuzlaşması...
Hulasa, insanoğlu buralarda bizden önce de yaşamıştı. Daima çarpışmış, daima çilesini çekmişti. O halde bu en azdan 4000 yıllık
insan seli içinde en korkağı ben miydim?