Klasik Kürt edebiyatının günümüzde en çok bilinen yazarlarından biri de Ehmedê Xanî’dir. Büyük aşk öyküsü Mem û Zîn’i kaleme alan
Ehmedê Xanî, bu eserini Memê Alan adlı sözlü halk destanından esinlenerek yazmıştır. Memê Alan’ı yeniden yorumlayan Ehmedê Xanî’nin Mem û Zîn’e yüklediği en büyük anlam, ona kattığı bakış açısıdır. Mem û Zîn’i klasik bir aşk öyküsü olmaktan çıkarıp dönemin sosyal,
toplumsal olgularını da irdeleyen bir esere
dönüştüren Ehmedê Xanî, eğitime, bilime ve halklar arasındaki kardeşlik ve birliğe verdiği öneme de bu destanında yer verir. Xanî eserinde, İran ve Osmanlı devletleri arasında coğrafyaları bölünmüş Kürtlerin yaşadığı dramları da işler.
Dünyada gökten zembille inmiş ne bir mimarlık, ne bir heykelcilik, ne de herhangi bir kültür yaratısı vardır. Her yeni alım kendisinden önceki ile çevresindekilerin çeşitli etkilerini taşır. Batılılar romalıların ve helenlerin; Helenler ise Sümerler’in, mısırlıların, Fenikelilerin ve Hititlerin mirasçıları olmuşlardır.
Ulusal kültür, ulusal güçle, çalışma, heves, merak ve çaba ile geliştirilir. Etkiler nereden gelirse gelsin her topluluk çalıştığı ve çaba gösterdiği ölçüde özgün bir ulusal kültür yaratır. Arap, İran ve Bizans etkileri altında kalmış olan Selçuklu ve Osmanlı mimarisi, Türk halk sanatı ve edebiyatı ve bugün Türkiye’de yeşermekte olan batı klasik müziği bunun canlı ve başarılı kanıtlarıdır.
Sadık Hidayet - Üç Damla Kan
Size, yine İran Edebiyatı'nda en sevdiğim yazar olan Sadık Hidayet ile geldim. Bu kitabı ondan okuduğum 5.kitap oldu. Sanırım biraz ara vereceğim Sadık Hidayet okumaya. Üslubunu sevmemle birlikte karamsar mizacı ve ölümü sürekli tema olarak kullanması beni biraz yordu. Özellikle bu kitabı. Ama yine tavsiye ederim.Çünkü dili her zamanki gibi akıcı ve güzel. İçinde İran mitolojisine, kültürüne ait güzel anektodlar var. Ara ara yergiler de mevcut. Yaşadığı dönemde kadın algısı, din algısı, kadın-erkek ilişkileri gibi durumları tüm gerçekliğiyle ortaya koyuyor ve yaşadığı toplumu bu bağlamda eleştiriyor Sadık Hidayet bu kitabında.
Kitap, 11 hikayeden oluşuyor. Hepsinin teması benzer : intihar, yozlaşma, toplumsal bozulma vb.On bir hikaye içinde en sevdiğim hikaye "Nefsini Öldüren Adam" dı. Tavsiye ederim. Kitaptan sevdiğim alıntıları bırakıyorum şuraya.
"Fakat bir zaman gelir ki insan kendisini kandırmaktan da yorulur..."
Karşılaştığın her güzel anı ganimet say. Kimsenin bildiği yok işin sonunda ne var.
"İksir-i azam dedikleri şey sende, senin efsunkar gülüşünde. Büyücünün elinde değil."
"Sadece düşünmeye değer şeyleri düşün."
"Sanatkâr, akıllı insanın bu devirde olmalı iki ömrü:Biriyle tecrübe edinmeli, diğeriyle kullanmalı tecrübeyi."
Üç Damla KanSadık Hidayet · Dekalog Yayınları · 20211,312 okunma
TÜRK EDEBİYATINDA DİL VE MİLLİ EDEBİYATIN SEYRİ
Geçmişten günümüze edebiyatımızın seyrine kısaca göz atalım. 1299’da Osmanlı’nın kurulmasından bir süre sonra Divan edebiyatı başlamıştır. Bu edebiyatın zemini Arap, Fars ve Acem dilleri ve edebiyatları üzerine teşekkül ettirilmiştir. Edebiyat sahası, ecnebi ülkelerin milli değerlerini kullanarak
Irak Hükümeti Nuri Said' in önderliginde, Iran Hükümeti gibi, Kürtlere top, tank ve uçaklarla hücum etti. Kavam-Es-Saltan Hükümeti gibi her tarafı darağaçlarıyla donatarak Kürt halkının evlatlarını idam etti.
31 Mart 1947'de Amerikan generali Şvarzkopf'un da onayıyla Kürdistan'ın demokratik hükümetinin üç önderi Mahmut Qazi, Sait Qazi ve Sedr Qazi Iran'ın gerici hükümeti tarafından idam edildi. Iran Kürdistanı'nda demokratik yasa ve geleneklerin çiğnenmesinden ve Mehabad Cumhuriyeti'nin liderlerinin öldürülmesinden sonra Cegerxwîn'in yüreği yanar. Şair, "Qadi Muhammed'in Anısına"
şiirini yazarak İran Kürdistanı Kürtlerinin mücadelesini dile getirir.
Kürtçe, bugün Türkiye, İran, Irak, Suriye, Sovyetler Birliği, Lübnan gibi değişik devletlerin sınırları içinde yaşamakta olan Kürtlerce konuşulur. Kaşgarlı Mahmut 1074’te yaptığı haritada farklı devletlerin sınırları içinde kalan bu coğrafyayı Arapça “Erdu’lEkrad (Kürtlerin Memleketi)” olarak adlandırmıştır. Bu coğrafya
için Selçuklular ve Osmanlılar döneminde “Kürdistan” adının kullanıldığını biliyoruz.
Tarihçi ve dilbilimci Şemseddin Sami (1850-1904) tarafından kaleme alınan ve Osmanlı döneminden günümüze kalan önemli belgelerden biri olan Kamus-ül A’lam adlı ansiklopedik eserin “Kürdistan” maddesinde bu bölgenin sınırları şu şekilde tanımlanmıştır: “Urmiye ve Van göllerinin sahillerinden Dicle’ye kadar uzayıp kuzeybatıya doğru Dicle mecrasının sınırlarını takip ederek Fırat’ı meydana getiren Karasu mecrasına, oradan kuzeye doğru Aras havzasını, Fırat ve Dicle havzasından ayıran sınıra kadar ulaşır. Bunun dışında, İran’da Kürdistan adıyla bilinen eyaletle Azerbaycan eyaletinin yarısı da Kürdistan’dır. Bu cihetle Kürdistan, kuzeydoğuda Azerbaycan, doğuda Irak-ı Acem, güneyde Loristan ve Irak-ı Arap, güneybatıda Cezire, kuzeybatı tarafında ise Anadolu ile komşudur.”
Gerek İran ve gerekse Türk edebiyatında görülen klişe tesbih ve istiarelerin kökünü İslamiyetten önceki bu Arap edebiyatında gö rüyoruz. Bu sevgililerin ellerinde dolaşan şarap kadehleri, (Anteré) <Meclise girdiği zaman ay doğdu hissini veren güzeller in (Antere) menşeini bu Muallakat şairlerinin şiirlerinde buluyarus. Mevlâna da:
Båd ämedu gül ber seri meyhoran riht
Yår åmedu mey der kadeh-i yârân riht
(Rüzgâr geldi şarap içenlerin üstlerine gül döktü Yar geldi dostların kadehine şarap döktü
Araplar İran'a geldiklerinde yeni dinleri dışında çantalarında insanlara sunacakları hiçbir şeyleri yoktu. Ancak tam tersine İranlıların hem onlara hem de diğer dünya halklarına sunacakları çok şeyleri vardı.
Bu Batılı "fanatizm”in tipik bir örneği, İslâm'da kadının durumuyla ilgili polemiklerdir. Bir kere daha, şöyle ikili bir ayırım yapmamız yararlı olacak: Kur'ân'ın hükümleri ile Müslüman ülkelerdeki uygulamayı birbirinden ayırmak, bu birincisi; ikincisi de, Hıristiyan halkların gerçekteki uygulaması ile Müslüman halkların
Türk edebiyatı tarihinin büyük âlimi Prof. Dr. Fuat Köprülü'nün, derslerinde söylediği bir söz vardır: "Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne, Dede Korkut'u öbür gözüne koysanız, yine Dede Korkut ağır basar."
Dede Korkut Kitabı'nın değerini ifade etmek için bundan daha güzel bir söz bulmak mümkün değildir. Gerçekten
Türk edebiyatı tarihinin Den büyük âlimi Prof. Fuat Köprülü'nün, söylediği bir söz vardır: Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne, Dede Korkut'u öbür gözüne koysanız, yine Dede Korkut ağır basar. Dede Korkut Kitabının değerini ifade etmek için bundan daha güzel bir söz yoktur heralde. Destandan halk hikayesine geçişin ilk örneği
"İranlı çalışmalara özel ilgi duyan bir ekonomist, tarihçi, siyaset bilimci ve edebiyat eleştirmenidir, olan
Homa Katouzian
. "İran tarihi ve edebiyatı uzmanı, titiz ve dikkatli bir entelektüelin, Homa Katouzian'ın kaleminden, şairin detaylı bir biyografisini sunuyor okura.. Dili yumuşak sakin dinlenerek keyıfle okunan bır kıtap oldu..
Sâdi
Ozamn Sadi 'nin güxel sözüyle başlayalım hadı gelin
Dost vefalı olunca, düşman ne yapabilir..??
"Fars dilinin ve düşüncesinin en büyük dehalarından biri olan Sâdi Şirâzî hem yaşadığı on üçüncü yüzyılda hem de sonraki yüzyıllar boyunca sevginin ve bilgeliğin timsali olarak görülmüştür. İslam medeniyetinin edebiyat alanındaki birikiminden söz edilirken akla ilk gelen isimlerden biri olan Sâdi, insanlığa Bostan ve Gülistan gibi iki büyük abide eser bırakmıştır.
Oxford Üniversitesi Şarkiyat Çalışmaları Fakültesi öğretim üyesi İranlı tarihçi Homa Katouzian bu küçük ama içgörülü eserde Sâdi’yi bütün yönleriyle ele alıyor ve Türkiye’deki okurlar için Sâdi’ye ve çağına yepyeni, capcanlı bir bakış açısı sunuyor."
Kitabı alıp giderken yıne Sadi nin
Kendi halinde olmk güzeldir.. Diyelim dimii..
SâdiHoma Katouzian · Vakıfbank Kültür Yayınları · 20206 okunma