İslam düşüncesi tarihinde ortaya çıkan fırkalardan biri Şiiliktir. Kendi içinde pek çok gruptan oluşan Şiiliğin en önemli ve büyük fırkası hiç şüphesiz İmamiye/ İnsaaşeriyye Şia’sı denilen günümüz İran Şiiliğidir.
Imparatorlukların Mirasları
༄ ༄ ༄
Her İmparator kendi çağının karakteristik bünyeleri olan düzen, asayiş yanında yozlaşma ve yetersizliği de göstermektedir. Toplumsal refahın ve ekonomik gücün devlet mekanizmalarının işleyiş ömürleriyle orantılı olarak; Pasifik'ten Balkanlar'a 5.000 mil boyunca uzanan coğrafya
Şah İsmail sadece İran'a hâkim olmakla yetinmedi. İmamiye Şiası'nı resmî mezhep yapınca İran'daki Kızılbaşlığın hızlı bir şekilde evrilerek Şiiliğe dönüşmesinin yolunu da açtı. Onun halefleri ise Şiîliği bütünüyle İran'a hâkim hale getirdi.
Bu yüzden Şah İsmail Kızılbaş hareketinin de sonuncusu oldu..
Şia’ya göre, Allah ve Peygamber tarafından tayin edilen ilk imam Hz. Ali’dir. Ondan sonra Hz.Ali soyundan 11 imam daha gelmiştir. “On İki İmam” şunlardır:
Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Zeynel Abidin, Muhammed Bakır, Cafer Sadık, Musa Kâzım, Ali Rıza, Muhammed et-Taki, Ali en-Naki, Hasan Askeri ve on ikinci olarak Muhammed el-Mehdi...
Şah İsmail, yedinci imam Musa Kâzım’ın neslinden geldiğini iddia etmiştir.
Şiilerin gözünde On İki İmam’ın sözleri ve fiilleri Peygamber’inkiler gibi değerlidir. Hatta bu imamlar Allah tarafından ilham (vahiy değil) alırlar, günah işlemezler, yanılmazlar. Buna dair, bazı Kuran ayetlerini ve hadisleri belirttiğimiz şekilde yorumlayarak, On İki İmam’a itaat etmenin Müslümanlar için Allah’a itaat olduğuna inanılır. Böylece “imamet”, Şiilikte bir iman konusudur, Şiilikte imanın şartlarından biri On İki İmam’a inanmaktır.
Ulemanın vaz ettiği menhecten yoksun oldukları için hakikati arama yolunda bir vadiden diğerine savrulan günümüz gençliğinin bir sığınağı haline geldi Ali Şeriatî. Meşhur deyimle “İslamcı gençliğin” takip odağı haline gelmiş Şeriati, dünden bugüne sorgulanamaz, ölçüye vurulamaz bir tabu olma yolunda da ilerliyor hızlı bir şekilde. İslamîleşme adı
Şah İsmail sadece İran'a hakim olmakla yetinmedi. İmamiye Şiası'nı resmi mezhep yapınca İran'daki Kızılbaşlığın hızlı bir şekilde evrilerek Şiiliğe dönüşmesinin yolunu da açtı. Onun halefleri ise Şiiliği bütünüyle İran'a hakim hale getirdi.
Kendi tabiriyle içinde doğup büyüdüğü geleneksel Safevi Şiiliğine yönelttiği eleştiriler yüzünden İran' da dışlanırken, Şii bakış açısı nedeniyle de Sünni dünyadan önemli tepkiler almıştır. Ancak Şeriati, her ne kadar Ali Şiası ve Safevi Şiası ayrımı yapsa ve Safevi Şiiliğini eleştirse de eleştirdiği düşünceden bütünüyle kurtulamamış ve söz konusu etkilerle Sünni dünyanın kabul edemeyeceği kimi düşünceler serdedebilmiştir. Sahabiler hakkında kullandığı ifadeler hoşgörü sınırını zorlayan kusurlar olarak değerlendirilebilir. Ayrıca yaşadığı çağ ve çevrenin etkisiyle Fransız sosyalistlerinden etkilendiği ve kimi yorumlarında bu etkinin izlerinin görüldüğü de söylenebilir.*
*yayıncının notu bölümünden...
Fatimîler İslâm tarihinin gerçekten en şümullü hanedanlarından biridir. Halifelik olarak 262 yıla yakın bir ömürleri olup bunun 60 yıla yakını Kuzey Afrika'da, gerisi ise incelemekte olduğumuz Mısır-Suriye coğrafyasında geçmiştir. Birbirinin devamı olan Tolunoğulları ve İhșidîler Müslüman Türk Devletlerinin topraklarına el koydukları için bu yönü ve ileride Şiîliğin içinden çıkan Şah İsmail Türkmen Şiâsı dolayısıyla bizim tarihimiz açısından da çok önemlidir. Fatimîleri ortadan kaldıran Memlûk hareketi ve buna nihayet veren Osmanlı fütûhati sırasında ortaya çıkan Şah İsmail hareketini sürdüren İran Kaçar Hanedanı'nın adını verdiği "Ağa Han”ların bu mezhebi günümüze kadar taşıdığını bilmekteyiz.
İran'da Safevilerin yönetime geçmesiyle birlikte inanç, kavmi geleneklere dönüşür. Toplumun dini " bir devlet dini" şekline bürünür.
Devlet dinine dönüşmüş bir dinde,
1. İslâmî kavramlar ismen korunur fakat yeni içeriği, başlangıçtaki esas içeriğine taban tabana zıttır.
2. Dinin esasları, halkın ilerletilmesi ve insanın kemale ulaştırılması vazifesinden sıyrılır ve yeni din anlayışı, insanın köleleşmesine sebep olur.
3. Din yöneten kesimle ahbap, halkla düşman olur.
4. Din, bilinç ve aydınlık kazandıran hüviyetinden sıyrılır ve kitleri uyuşturan bir afyona dönüşür.
Kitabı okuduğumda şii olmamama ve şii bir toplumda yaşamamama rağmen sık sık "deja vu" hissi yaşadım.
"İçeriden" bir Şiilik eleştirisi... Safeviler eliyle Şiiliğin tahrif edildiği ve Şia'nın Sünnilerden bilinçli olarak uzaklaştırıldığı tezi özellikle kaydadeğer...
Ama elbette bu tezleri; Şeriati'nin İran'da -bu konuşmaları yaptığı-1970'lerde etkili olan müesses Şii nizamı ulemasıyla yaşadığı gerilim ve geleneksel yaklaşımlarla arasındaki mesafeyi de düşünerek süzgeçten geçirmekte fayda var.