İrem

Sanılır ki ‘sabır’ musibetlere dayanmanın, onlara katlanmanın adıdır. Halbuki asıl mesele hadiseye tahammül etmek değil, sabır üzerinden Cenab-ı Hak’la irtibat kurabilmektir.
Reklam
İlahi yardımlar insanın heveslerine göre gelmez. Bazen kişinin darmadağın edilmesi bir türlü yardımdır. Bazen ruh halinin bozulması ona verilmiş bir destektir. Nefsin incitilmiş olmasından dolayı bunlara yardım değil de azapmış gözüyle bakılması bu hakikati değiştirmez.
Tanpınar’ın Huzur’da söylediği gibi “Kim bilir? Bazı kapıların bize kapalı görünmesi, önünde değil, arkasında durduğumuz içindir.”

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Çünkü kurtulma yolları olan insan, çıkış yollarına ve kendine güvenirken, kurtuluş çaresi kalmayan birinin yalnızca Rabbine güvenmekten başka seçeneği yoktur. İşte bu yüzden daha güçlüdür ve kurtuluşa başkalarından daha yakındır.
İnsan her zaman eksik bir varlıktır ve hep kendini tamamlamaya uğraşır. Bu tamamlanmaya çalışma eylemi onu insan yapar.
Reklam
Bazı tasavvuf büyükleri, sabrın nihai mertebesinin, musibet uğrayan kişinin musibet öncesi gündeki gibi davranması olduğunu belirtmişlerdir.
Immanuel Kant’ın “Eğer uyanıksak ortak bir dünyamız vardır; ancak rüya görüyorsak herkesin dünyası kendine özgüdür“ sözleriyle, “İnsanlar uykudadır ölünce uyanırlar“ hadisini birlikte düşünmenin vakti gelmiştir.
En büyük musibetlerin isabet ettiği bu keder yılında insanlık tarihinde kimseye nasip olmamış en büyük nimet de O’na nasip oluyor; Rable görüşmek,yani Miraç. Kederlerle kemâlât arasında bir ilişki olmasaydı, Miraç hüzün senesine denk gelir miydi?
Değişikliklerden ürker insan. Oysa insan hareketle, faaliyetlerle, değişimlerle ve musibetlerle varlığa erer.
Reklam
Aynı hadisenin hem saadet veren hem kalbi daraltan yanları mevcuttur. İnsana düşen, çirkin olanı bırakıp güzel olana yönelmek, sıkıntılı yönlere değil ferahlatan yönlere dikkatini yoğunlaştırmaktır.
Algıda bütünleme nimeti bahşedilen insanoğlu, gider de yaşadığı musibeti parçalarına, atomlarına, organlarına, detaylarına ayırmaya çalışarak, çekilebilecek basit bir kederi, kaldıramayacak büyüklüklere ulaştırır.
Peygamberlerin gösterdikleri mucizeler tarihte kaldığına göre, o mucizelerin varlığının bize söylediği hiç mi bir şey olmayacak? Peygamberlerin fiziki varlıklarına muhatap olamasak da, mucize yaratan peygamberin kendisi değil de Rabbimiz olduğuna göre o mucizenin kaynağı ile ilişkimiz sürüyor demektir.
Yerde yürüyen karınca gıdasını istediğinde, Cenab-ı Hakk güneş ve bulutları harekete geçiriyor, kalbimizin gıdası olan hüzne gereksinim duyduğumuzda, o gıdayı sağlayan musibetleri harekete geçirmeyecek midir? Yani bana gıdamı, yani hüznümü ver diye inleyen kalbin bu duası kabul olmayacak mıdır?
İnsanın üzülmeye de musibete de, yadırganmaya da, incinmeye de, hayal kırıklığına da ihtiyacı vardır. İnsanın hatırlamaya ihtiyacı olduğu kadar unutmaya da ihtiyacı vardır. İnsanı sevme ihtiyacı olduğu kadar nefret etmeye de, yükselme ihtiyacı olduğu kadar düşmeye de, varlık sahibi olmaya ihtiyaç duyduğu kadar yoksunluğa da ihtiyacı vardır. Kimin neye ihtiyacı varsa o olacaktır.
Resim