Ben seni istiyordum, uyuklarcasına bir özlemle geçirdiğim onca yılın ardından sana uyanmak istiyordum, beni tanımanı, dikkate değer bulmanı ve bana gerçekten bakmanı istiyordum. Beni sevmeni istiyordum.
Her zaman insanların baskı ve çaresizlik altında çok daha gelişime açık olduğunu düşünmüşümdür. Bazen bir çaresizlik aslında asla ulaşamayacağınız bir noktaya gelmenizi sağlayabilir. Belki de bu başarının bedelini ödemek olarak da yorumlanabilir.
"Satranç" kitabının çarpıcılığını, Zweig'ın tarzını konuşmaya gerek dahi olmadığını düşünüyorum zaten. Tabii ki muhteşem bir hikayeydi. 2 saatliğine kendi dünyanızdan sıyrılıp Buenos Aires'e giden vapurda buluyorsunuz kendinizi...
*Spoiler*
Bay B. nin hikayesini anlatırken kendinizi de sorguluyorsunuz. Deliliğin kıyısından dönen, psikolojik işkenceye maruz kalan bu adam bu çaresizlik sürecinde çaldığı bir kitap aracılığıyla satranca tutunuyor. Bay B. nin çaresizliği onu bir satranç dehası haline getirirken bir yandan da satranç psikolojik işkencenin bir parçası olmaya başlıyor.
Benim bu hikayeden çıkardığım en güzel derslerden biri de şu:
"Aşırı tutkuyla sarıldığımız şeyler bir noktadan sonra bağımlılık haline gelip bize zarar verebilir."
Kesinlikle şans verilmesi gereken bir eser.
Herkese keyifli okumalar :)
SatrançStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2020238,4bin okunma
"Düşünce dediğimiz şey ne kadar soyut olursa olsun her zaman bir dayanağa ihtiyaç duyuyordu. Bu dayanağı bulamadığımız takdirde onlar da anlamsızca havada asılı kalmaya başlayacaktı. Düşünceler hiçliğe katlanamazdı..."
"...Eğer insanın Rembrandt, Beethoven, Dante, Napoleon gibi kişilerin yaşamış olduklarından dahi bir nebze haberi yoksa kendini bir şey zannetmesi son derece kolay değil mi?..."