Önemli Bulduğum Bazı Kavramlar (Bilmek Ve Olmak adlı kitabımdan alıntıdır)
Bir insanın kendini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi için bazı kavramları ve olguları bilmesini zorunlu görüyorum. Bunlardan bazılarını aşağıda açıklıyorum.
Özbilinç: özbilinç en genel anlamıyla kişinin kendi duygu düşünce ve davranışlarından haberdar olma halidir.
Önceden mahalle baskısı diye bir kavram vardı. Fakat günümüz hastalıklarından biri olan azıcık sıkıntısı olanı yok etme bugün mahalle baskısı dediğimiz kavramı da yok etti. Mahallenin büyüğü, mahallenin gencini elinde sigara ile gördüğünde tokadı basardı. Elbet bunu tasvip etmiyoruz. Bu şekilde olmaz. Ya da bizim elimizde sigara varsa, o gence
Azmin, kararlılığın, adanmışlığın ve başarının anlatıldığı gerçek bir hikaye. Böylesi insanlara hayranlık duyuyor ve kendi eksikliğimin derinliğini birkez daha anlıyorum.
Bir kütüphane görevlisi düşünün kitap okumaya gelen kimse olmayınca kitabı okuruna eşek sırtında köy köy dolaşarak taşıyor. Çünkü insana hizmet etmeyenin insan nazarında değeri
"Dünyada insanlığını bilmekten, insanca yaşamaktan daha güzel, daha doğru bir iş yoktur. Bilimlerin en çetini de bu hayatı iyi yaşamasını bilmektir. Hastalıklarımızın en belalısı, bedenimizi sevmemek, küçük görmektir. Ruhunu bedeninden ayırmak isteyen, gücü yeterse, bu işi beden hasta iken yapsın, ruhunu hastalıktan korumuş olur. Ama, bunun dışında ruh bedenini işbirliği etmeli; onun zevklerine katılmalı, onunla karıkoca olmalı ve -bilgeliğe ermişse- beden hazlarına, acılaşmalarına meydan vermeden dizgin vurmalı.
Kendinden dışarı çıkmak, insanlıktan kaçmak çılgınlıktır; buna gayret edenler melek olacaklarına büsbütün hayvanlaşır, yükselecek yerde alçalırlar. İnsan bilimlerinin en aşağılığı da bence en yukarılarda dolaşanıdır. İskender'in en küçük, en bayağı yanı tanrılaşmak, göklere çıkmak hevesine kapılmasıdır.
Söz aramızda, göklerde dolaşanların düşünceleri ile yer altında yaşıyanların âdetleri arasında her zaman garip bir benzerlik görmüşümdür.
İnsan beden hazlarını gereğince tatmayı biliyorsa Tanrılara yaraşır bir olgunluğa varmış demektir. Kendi şartlarımızda başkalarını aramamız onlardan faydalanmayı bilmediğimiz içindir; kendimizden kaçmamız kendimizde olup biteni bilmediğimizdendir... İstediğimiz kadar yüksek sırıklar üstüne çıkalım, yine kendi bacaklarımızla yürüyeceğiz; dünyanın en yüksek tahtına da çıksak, yine kendi kıçımızla oturacağız."
_Prens Said Halim Paşa, Mısır eski valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın torunu ve 1913-1916 arası Osmanlı Sadrazamı olarak hükümetin başıdır. İttihat Terakki üyesi, Meşrutiyetçi ve muhafazakar islamcılığın en öndeki temsilcilerindendir. Meseleleri İslamcılık açısından ele almıştır. Devletin kurtuluşu için batı kanunlarını değil, şeriatın
_Marki de Sade, kendisinden başka benzeri olmayan biridir. Hayatından ibaret bu acı deneyin en belirgin çizgisi, başkalarıyla arasında hiçbir bağ kurmamış olmasıdır. Sade, doğuştan hükümlü olduğu yalnızlığına öyle keskin, öyle aşırı erotik oyunlar doldurmuştur ki, suç ortakları bile ona karşı olmuşlardır. Kendine karşı bölünmüştü ve herkese
Maud Ankaoua’dan yine insanın bakış açısını değiştirecek harika bir kitapla geldim bugün. Constance başarılı bir avukattır ve sevgilisi Lucas ile aynı yerde çalışmaktadır. Fakat sevgilisi Lucas evlidir aynı zamanda da bir babadır. Bu nedenle Constance’ı sürekli oyalamakta, ona vaatler vermekte fakat hiçbirini yerine getirmemektedir. Constance yeni
Zaman değişiyor "zaman" algımız değişiyor keza "mekan" için de durum aynı. "Ne yapayım ben buyum, böyleyim, böyle yaratılmışım..." eminlikleri, çıkışları ne kadar yersiz! Dağılıyoruz dünyaya, hayata ve kimi zaman bir çocuk gözüyle, kimi zaman bir üniversiteli, kimi zaman bir baba-anne, kimi zaman bir okur, kimi zaman bir bilmez, kimi zaman bir cahil... gözüyle bakıyoruz. Kimi zaman iyi hissetmiyoruz kendimizi, ayaklarımız yere sağlam basmıyor kimi zaman da herkesin görebileceği yerden herkese bakabilecek cesareti kendimizde bulabiliyoruz. Arıyoruz kişiliğimizin omurgasını ve bu iş kısa zamanda olmuyor.
Tutarsızlıklarımız, çelişkilerimiz arayışımızın önüne geçmesin. Ne yaşadıysak ne bıraktıysak hayata, hepsi de bizim alemimizi beslemesi için. Hangi tohum ne zaman filizlenir ne zaman meyve verir bilinmese de hepimiz arayışa devam etmekle mükellefiz. Son nefese kadar devam ediyor yolculuk. Bir noktadan başlayıp dağılan ömrümüzü yine bir noktada toplamak asıl mesele. Bunu yapamadıktan sonra hangi tanım, hangi kavram, hangi söz geçerli? Tutarlılık dediğimiz dünyaya nasıl geldiysek öylece ayrılmak değil mi?
28.09.2023
Macar yazar Ferenc Molnár'ın ilk kez 1906'da yayınlanan ve dünya edebiyat literatüründe unutulmaz bir çocuk romanı olarak yerini muhafaza eden "Pal Sokağı Çocukları", Budapeşte'nin Józsefváros semtindeki okul çocukları hakkındadır ve 1889'da geçer. Pal Sokağı Çocukları hepsi birbirinden karakterce farklı çocukların
İnsanın bir dönemi olur ya böyle feci halde Dostoyevski eserleri okuma perileri gelir. Perimi yanıtsız bırakmayıp Ezilmiş ve Aşağılanmışlara başladım bende. Çok fazlaca kendi duygularımdan parçalar bulduğum bir kitaptı.
Ne zaman bir kitabını okusam Dostoyevski’nin bu insanoğlunu çözmüş diyorum. Hepimiz yazarın, insanın iç dünyasını yakından
Söz kime ait bilmiyorum ama bunu yapın...
~Bir iletişim engeli olarak öğüt vermek~
Taş sektirme ustası biraz da kasabalılar tarafından yargılanmaktan, akıl verilmekten yorgun. Onlara yakın olamamasının bir sebebi de bu. Onlarla konuşmaya, sevinçlerine ortak olmaya çalışıyor ama kendi sevinçlerini eleştiren bu kasabalılarla aynı frekansta
Elif serüveni ile yukarıdaki iki soru arasında gidip gelirsiniz ve ruhunuz size eşlik eder. Bütün soruların cevabı aslında çok bilindik bir yerde, KENDİMİZDE!
Ünlü yazar