Geç-sanayileşen ülkelerde, sanayileşme ve ulus devletin doğuşu birlikte gerçekleşir. Bu süreç içinde kurulan yasal sistem ve bürokrasi de, geleneksel olarak kabul edilmiş bazı normlardan çok sosyal ve ekonomik gelişmenin koşullarını yansıtırlar.
Sayfa 37
Polanyi, Marksizmin sınıf analizinin en önemli öğesi olarak üretim araçlarının mülkiyeti üzerinde durmasını çok yanıltıcı bulur. Aynı zamanda, sınıf çıkarlarının uzun dönemli toplumsal hareketlerin açıklanmasında ancak sınırlı bir katkıda bulunabileceklerini düşünür. Ona göre: "Sınıfların kaderinin toplumun ihtiyaçları tarafından belirlenmesi, toplumun kaderinin sınıfların ihtiyaçları tarafından belirlenmesinden çok daha sık rastlanan bir şeydir. Belirli bir toplumsal yapı içinde sınıf kuramı işlerlik kazanır; ama yapının kendisi değişirse ne olur? İşlevini yitiren bir sınıf, bir anda çözülüp yerini başka bir sınıfa veya sınıflara bırakabilir. Ayrıca sınıfların çatışma içindeki başarıları, kendi üyeleri dışında kalanlardan destek sağlayabilmelerine bağlıdır. Bu da, gene, kendi çıkarlarından daha geniş çıkarları karşılayabilmelerine bağlı olacaktır. Dolayısıyla toplumun bütününün içinde bulunduğu durumun dışında, ne sınıfların doğuşu ve ölüşü, ne amaçları ve bu amaçlara ne dereceye kadar ulaşılabileceği, ne de aralarındaki dayanışma ve zıtlaşma anlaşılabilir."
Sayfa 30
Reklam
M. E. Tigar ve M. R. Levy, feodal Avrupa'da tüccar sınıfın sosyal statüsünü aşağıdaki ifadeyle ele alıyorlar: "Batılı modern okuyucuya, tüccar sınıfın saygınlığı tartışılmaz bir gerçek gibi görünür. Terim alışılmış bir terimdir; bu, insanları ekonomik faaliyetin merkezine yerleştiren yüzlerce yıllık yasalar sistemini düşünmeden, mekanik bir biçimde kullanılır. Ama aşağı yukarı M.S. 1000 yıllarında Batı Avrupa'da ilk ortaya çıktığında, tüccar farklı bir imaja sahipti... Feodal beylerin şatolarında tüccar tepeden bakılan, küçük görülen, hatta nefret edilen biriydi... Kar faizciliğin bir türü olarak görülürdü ve tüccarın cehennemlik olduğu düşünülürdü... Feodalizmin vahşi ormanlarında yasalardan söz edilebildiği ölçüde, yasalar da ticaret konusunda ya hiçbir şey söylemez ya da açıkça ona karşı bir tavır alırlardı. Bu açıdan tüccar toplum dışı biriydi, o da yasal sistemi -arkasında kurumların gücüyle kurallar koyan sistemi- kendine karşı ve yabancı bir şey olarak görürdü".
Sayfa 29
Polanyi, piyasa toplumunu tarih içinde bir sapma olarak değerlendiriyor. Bu sapma içinde insanlık tarihinde ilk defa ekonomi toplumun bütününden ayrışarak bireysel çıkar ilkesi temelinde düzenleniyor. Polanyi'ye göre, bu özgün toplumsal düzen büyük ölçüde on dokuzuncu yüzyıl olgusuydu ve Büyük Kriz ve İkinci Dünya Savaşı'yla başlayan ortamda sona erdi.
Sayfa 28
İşadamlarının gerçek bir hegemonya sahibi oldukları düşünülen ABD ve İngiltere gibi ülkelerde bile, devlet müdahalesinin alanındaki değişmeler, işadamlarının toplumsal konumlarını ve güçlerini algılayışlarında bazı önemli değişikliklere yol açmış gibi görünüyor. Mesela, çıkarlarına açıkça ters düşen Thatcher dönemi politikalarına karşı seslerini yükseltmekten çekinen İngiliz sanayicilerinin güvensizliklerinden söz edildiğini duyuyoruz.
Sayfa 23
Türk işadamları, devlet müdahalesi olmaksızın yalnızca kendi kurallarına göre işleyen piyasa mekanizmasının sağlayacağı ekonomik başarı konusunda kesin kuşkulara sahip oldukları gibi, liberal değerler siteminin sosyal doku üzerinde yapabileceği etkiler konusunda da kuşkuludurlar. Dolayısıyla, "mülkiyet hırsına sahip bireyin kendi mülkü üzerindeki mutlak hakları" onlara toplumsal uzlaşmayı sağlayabilecek bir değerler sisteminin en önemli parçası gibi görünmez. İşadamlarının içinde kendilerini güvende hissedecekleri bir toplumsal düzende dengenin korunabilmesi için başka toplumsal ve ideolojik mekanizmalara gerek duyulacağı fikrine tamamen katılırlar.
Sayfa 17
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.