“Eğer dilenerek haftada on sterlin bile kazanılabilse, dilencilik ânında saygın bir mesleğe dönüşür. Konuya gerçekçi bir şekilde yaklaşırsak dilenciler sadece birer işadamı ve diğer işadamları gibi, ellerinin altındaki imkânları kullanarak geçimlerini sağlıyorlar. Şereflerini diğer çoğu modern insandan daha fazla satmış değiller; sadece zengin olmayı imkânsız kılan bir meslek seçme hatasına düşmüşler.”
Sabah uyanıp, İstanbul Boğazı'nın aydınlanan sularına, karşı kıyıdaki puslu tepeciklerine baktığımda içimi bürüyen yaşam coşkusu, yokuşu inip, işe gitmek için uğraşmaya başladığım an, silinip gidiyor. Otobüslerden acıyla sarkan insanlar. İşe koşan yarı çıplak insanlar. Sokakları dolduran sokak satıcıları, şoförlerinin sürdükleri lüks arabalarına gömülmüş, gazetelerini okuyarak önümden geçip giden işadamları, ülkenin tüm çelişkisini sabahın ilk saatinde yüzüme vuruyor. Ve birden yoruluyorum.
İşadamları, sanatçılar, hatta söylenenlere bakılırsa siyasetçiler, artık astrologlara sormadan tarih saptamıyorlar. Sürekli Plüton ilerliyor, Neptün geriliyor, Mars zaten kendine yakışmayan abuk subuk hareketler içinde!
Dünyadaki bütün Yahudi işadamları İsrail devletine yıllık vergi öder. Bu, yasal olmayan bir vergidir. İsrail devletinin kuruluş temelinde de bu vardır. MOSSAD bu insanları bu yüzden korur.
Gaydar Rustemoviç Hamzatbekov, Kazakistan’da demiryolu işçisi Rüstem
ile Rus karısı Katya’dan doğmuştu.
Dedesi Rahman Hamzatbekov Stalingrad’da Anayurt Savaşı’nda ölen
milyonlarca yoldaş arasındaydı. Babası Rüstem ise anayurdu kalkındırmak,
koskoca Asya kıtasını demir raylarla örmek çabasına ömrünü adayan,
inanmış bir Komsomol üyesiydi.
– Ne yiyeceksin? diye sordu.
– Bakalım.
Bütün Parisli kadınlar gibi, buluğ çağından beri,
yemek yiyormuş gibi yapıyordu. Mönüye hızla bir göz attı, seçimini yaptı,
sonra çevresine göz gezdirdi. Usine, Étoile Meydanı yakınlarında,
çok revaçta bir restorandı. Gözenekleri reçineyle doldurulmuş açık renk
ahşap kaplı duvarlar. Cilalı taş
Gregor Samsa bir sabah kötü bir rüyadan uyandığında, kendini yatağında korkunç bir böceğe dönüşmüş olarak buldu.”
Daha ilk cümlesiyle bile kitabın sonunu merak ettiren bir konu… Sayfalar ilerledikçe Gregor’un hayatına bir böcek olarak devam etmeye çalışmasına ve ailesinin, yakın çevresinin bu durum karşısındaki bocalamalarına tanık oluruz.
Daha fazla para kazanmak için uğraşan işadamları olmasaydı, ne Kolomb Amerika'ya ne James Cook Avustralya'ya ulaşır, ne de Neil Armstrong Ay'ın yüzeyindeki o küçük adımı atabilirdi.
19.yüzyılın ilk yarısında, British East India Company ve bazı İngiliz işadamları, Çin'e bazı uyuşturucular, özellikle de afyon ihraç ederek bir servet kazandılar.
1717'de Fransa'da kurulan Mississippi Şirketi, Mississippi vadisini kolonileştirdi ve
New Orleans şehrini kurdu. Kral 15. Louis ile arası iyi olan şirket, büyük planlarını
finanse etmek için Paris borsasında hisselerini sattı. Şirketin müdürü John Law aynı
zamanda Fransa Merkez Bankası'nın başkanıydı. Dahası, kral onu günümüzdeki maliye bakanına tekabül eden bir pozisyon olan Genel Finans Kontrolörü olarak da atamıştı. 1717'de aşağı Mississippi vadisi timsah dolu bataklıklarla kaplıydı ama Mississippi Şirketi bu bölge hakkında sonsuz fırsatlar ve zenginliklerle dolu bir efsane yaydı. Fransız aristokratları, işadamları ve şehirli burjuvazi bu hayallere inandığında, Mississippi'nin hisse fiyatları uçtu.
Mississippi Balonu tarihteki en büyük finansal çöküşlerden biridir. Fransa Krallığının
finansal sistemi, bu çöküşten sonra hiçbir zaman tam anlamıyla toparlanamadı.
Mississippi Şirketinin siyasi bağlantılarını hisse fiyatlarını manipüle etmek için
kullanması, insanların Fransız bankacılık sistemine ve Fransız kralının finansal
becerilerine olan güvenini sarstı. Bunun bir sonucu olarak da 15. Louis giderek daha zor kredi bulabilir hâle geldi.
Bu, Fransa'nın denizaşırı imparatorluğunun İngilizlerin eline geçmesinin en önemli nedenlerinden biriydi