Çook uzun olduğunun farkındayım...
ABDULKADİR TURAN / ANALİZ 1 Kasım 1928’de tek kararla harflerimiz yasaklandı. İngiliz tarihçi Arnold J. Toynbee’nin ifadesiyle Türkiye’de kütüphaneleri yakmaya gerek kalmadı. Çünkü Cemil Meriç’in veciz ifadesiyle kütüphanelerde kitaplar tuğla yığını oldu. Mahir İz’in ifadesiyle roller ters döndü. Hasbelkader daha önce Fransız alfabesini öğrenen
Ne kadar da zormuş atmak kalbimden seni , ne kadar da zormuş unutmak bütün geçmişi . Sanki bir geçmişimiz varmış gibi . Ummak ve unutmak , ne kadar da zormuş . Bilmem biliyor musun; ama ben her yerde seni görürken , her yerde sesini duyduğumu sanıyorken , her adını duyduğumda hala garip bir sevinçle gülerken , ne kadar da zor fırlatıp atmak seni
Reklam
Dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, hayat için, başarı için en hakiki yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cahilliktir, doğru yoldan sapmaktır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İncecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı... ve yüzüm ömrümün atlası;
Atatürk
Bizim dinimiz hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah’ın emrettiği şeyi kadın ve erkek beraber olarak ilim ve kültür edinmeleridir. Kadın ve erkek, bu ilim ve kültürü aramak ve nerede olursa oraya gitmek ve onunla dolu olma zorundadır. İslam ve Türk tarihi tetkik edilirse görülür ki bugün kendimizi bir türlü kayıtları bağlı zannettiğimiz şeyler yoktur. Türk sosyal hayatında kadınlar ilim, kültür ve diğer hususlarda erkeklerden katiyen geri kalmamışlardır. Belki daha ileriye gitmişlerdir."
Yer Tutmak Yere Tutunmak
Mekan kelimesinin kökü "k-v-n" dikkate alınırsa Evren anlamına gelen Kevn ve Kainat ile yakınlığı hemen fark edilir. Kevn mastar anlamıyla 'olmak', kâin ise ism-i fail anlamıyla 'olan' demek olduğundan kainat, yani 'olanlar' ile 'olanların olduğu sahne' anlamında mekan özdeşleşir ve bu anlamıyla mekan, kevn ve kâinat bir ve aynı anlama gelır. Mekan tekevvün eder, yani oluşur; Tanrı "kun" yani "ol" der ve "fe-yekûn" olur [fe'nin süreklilik, art ardalık anlamına geldığine yalnızca işaret edelim. Tüm bunlar terimler çerçevesinde şu demektir: Kain "kun-feyekûn" denklemi içinde, kâinatta, kevnde, mekanda tekevvün eder. Türkçesiyle, olan "ol-ol ur" denklemi içinde olanlarda, olmak-ta, olunan yerde, olmaktadır [de/da'nın -zaten- anlam­ca yer bildirdiğine işaretle yetinelim.] Daha da dikkat çekeni, imkân ve mumkün gibi iki ünemli terimin köklerini mekânda bulmasıdır. Kadim felsefenin kozmolojisindeki ayrımlar şimdilik dikkate alınmaz ise maddi var-olan ile mekân arasındaki farkın itibari olduğu hemen görülür. Bu nedenle kelamcılar "Cisim (Evren), bölünürse 'mekân', bölünmezse cevher-i ferd yani 'monad' adını alır." demişler­dir. Mevcud (hulunan/varolan) ile mekanın (bulunulan yer olunan yer) itibari farklılığı ve ayniliği vucıid kavramında aşılır ve vücudu kendine konu kılan aklın en önemli sorunu ve sorusu haline gelir. Bu nedenle varlık, var-olan sorunu ile yer sorunu akıl sahibi insan için aynı zamanda vaki olan (senkronize) soru ve sorunlardır. Kendini Aramak, İhsan Fazlıoğlu, Eylül-2008, sayı 64, s. 80-81
Reklam
531 öğeden 141 ile 150 arasındakiler gösteriliyor.