Mekan kelimesinin kökü "k-v-n" dikkate alınırsa Evren anlamına gelen Kevn ve Kainat ile yakınlığı hemen fark edilir. Kevn mastar anlamıyla 'olmak', kâin ise ism-i fail anlamıyla 'olan' demek olduğundan kainat, yani 'olanlar' ile 'olanların olduğu sahne' anlamında mekan özdeşleşir ve bu anlamıyla mekan, kevn ve kâinat bir ve aynı anlama gelır. Mekan tekevvün eder, yani oluşur; Tanrı "kun" yani "ol" der ve "fe-yekûn" olur [fe'nin süreklilik, art ardalık anlamına geldığine yalnızca işaret edelim. Tüm bunlar terimler çerçevesinde şu demektir: Kain "kun-feyekûn" denklemi içinde, kâinatta, kevnde, mekanda tekevvün eder. Türkçesiyle, olan "ol-ol ur" denklemi içinde olanlarda, olmak-ta, olunan yerde, olmaktadır [de/da'nın -zaten- anlamca yer bildirdiğine işaretle yetinelim.] Daha da dikkat çekeni, imkân ve mumkün gibi iki ünemli terimin köklerini mekânda bulmasıdır. Kadim felsefenin kozmolojisindeki ayrımlar şimdilik dikkate alınmaz ise maddi var-olan ile mekân arasındaki farkın itibari olduğu hemen görülür. Bu nedenle kelamcılar "Cisim (Evren), bölünürse 'mekân', bölünmezse cevher-i ferd yani 'monad' adını alır." demişlerdir. Mevcud (hulunan/varolan) ile mekanın (bulunulan yer olunan yer) itibari farklılığı ve ayniliği vucıid kavramında aşılır ve vücudu kendine konu kılan aklın en önemli sorunu ve sorusu haline gelir. Bu nedenle varlık, var-olan sorunu ile yer sorunu akıl sahibi insan için aynı zamanda vaki olan (senkronize) soru ve sorunlardır.
Kendini Aramak, İhsan Fazlıoğlu, Eylül-2008, sayı 64, s. 80-81