Biraz önce mutfakta ben kahvaltı hazırlıyordum, babam da arkada masada oturuyordu. Babam arkadan bir şeyler söyledi, soru sordu. Sonradan fark ettim ki amacı sessizliği bozmaktı. Ben biraz afalladım. Çünkü ben gayet aktiftim aslında, zihinsel olarak yani. Kafamın içinde bir şeyler düşünüyorum, soru soruyorum, cevap veriyorum vesaire. Genellikle de böyledir zaten, sürekli konuşur bir şeyler söylerim, kendi kendime, ama dışarıdan duyulmaz. Ortamda bir olüm sessizliği dahi hakim olsa, ben içeride kırk yıllık bir dostla muhabbet ediyorumdur. Belki dertleşiyorumdur. Ya da kavga ediyorumdur. Bir şeyler tespit ediyorumdur. Kabul ediyorumdur. Rest çekiyorumdur. Ayaklanıyorumdur. Ya da küçük bir bebek gibi ağlıyorumdur. Bu halet nereden musallat oldu bilmiyorum. Ne zamandan beridir var onu da bilmiyorum. Zaman zaman işime yaradığı da oluyor tabii. Mesela kimse beni susmakla, konuşmamakla sınayamaz, annemin denediği oluyor bazen. Aklın alabildiğine susabilirim. Saatlerce, belki günlerce, belki haftalarca... Bu bana hiç mi hiç ağır gelmez hatta zaman zaman tercihim bu yöndedir. Ama konuşmakla çok kolay sınanırım, genelde silahları atıp teslim olurum da. Düşündüğüm neyse söylerim, dolambaçlı lafları sevmem. Yalana tenezzül etmem. Bilmediğim mesele üzerine süslü laflar üretmeye çalışmam. Sevmediğim insanlarla muhabbetim de çok kısa olur zaten. Aslında kimi sevip sevmediğimi muhabbetin gidişatından anlıyorum ben de. Fıtraten çok konuşkan biri olsam da, çok nadir insanla gerçekten uzun muhabbetlere giriyorum. Bilinçsiz oluyor bu, sonradan bakıyorum ki aa ben bu insanı sevmişim cidden. Öyle yani.