Acilde çalışırken 112 ile arrest(kalbi durmuş) hasta gelmişti. Artık dayanacak gücümüz kalmayana dek müdahale ettik ama kurtaramadık. Sadece kocası ve kadın yaşıyorlarmış. Kocasına artık hayata yalnız devam edeceğini söylemek zorundaydım. Bunun nasıl zor olduğunu anlatmak imkânsız gerçekten. Tek hekim olduğum için diğer hastalar naaş dışarı çıkana kadar beklediler ve ben bütün bu yaşadığım seylerin ardından yeniden muayenehaneye girdiğimde ilk sıradaki hasta bana "çok beklettin" diye sitemde bulundu. İnsaf dedim bütün olanları sen de gördün sonra öldüyse napalim bizim de işimiz var dedi. İşte insanoğlu bu kadardır... Çevremizdeki bu iyilik timsalleri, utanmasa melek olduğunu iddia edecek kisilerin bir de bu hallerine tanık olduğumuz yerdi acil servis. Bütün bu ikiyüzlülüğün dirilip karşımıza çıktığı yerdi..
O yüzden belki yüzümüz gülmez...
*
“Cahilliğin dağlarında gezenler için; almasını bilene bilgece öğütler, yaşanmışlıkların getirdiği doğru tespit ve öneriler, samimi itiraflar; bir o kadar da topluma tenkit yağmuru. İlber Ortaylı’nın sakınmadan söylediği her söz, gençler için altın değerinde. Toplumun her kesimine ustaca entelektüel bir dokunuş, hazır olun; bu bir kültür
Üzmüşler çocuğu, diğer çocuklar. ‘Senin baban çöpçü, sen de pis kokuyorsun’ demişler. Vicdan duygusu tam gelişmemiştir okul öncesi çocuklarında. Zaman zaman böyle acımasız olabilirler. Sonuçta hepsi çocuk işte. Kırmışlar yavrucağın kalbini. Çocukların güzel yanıdır gönülleri, kırılsa da çok, hemen toparlanmaya meyillidir. Yetişkinlere benzemez,
Sabahları benim kadar seven şair Şükrü Erbaş'ın, kapağı mint yeşili, içi derya deniz, kıymetli 4 kitabının derlendiği Bütün Şiirler-1 ile günlerimi insanlıkla doldurdum da geldim. İnsan olmayı hissettiren ve hissedenler var olsun.
Kitabın ilk sayfasına kime ait olduğunu bilmediğim bir sözü not düştüm: ''Merhamet acımak değil, acıtmamaktır.''
Dinlerin uydurma olmasını çok isterdim. Bir daha o kadar kutsal kitabı oturup altını çize çize okumak, tefsirlerine bakmak, uzun uzun düşünmek zorunda kalmazdım. Dinleri daha iyi anlamak için 7/24 tarih,felsefe,hadis vb. ilimler ile uğraşmak zorunda kalmazdım. Ne güzel göbeğimin üstüne yatıp "Amaann bunlar uydurma hajumm" derdim. Lakin
Telefon çaldı, başın sağ olsun dediler.Önce ne olduğunu anlamadım.Belki de anlamak istemedim.Zihnim reddetti bu haberi, kabullenemedi.Önce annem sandım.Çünkü başka bir ihtimal yoktu."Baban ölmüş," dediler; "Hayır dedim olamaz, yalan söylüyorsunuz, salak salak konuşmayın, daha akşam beraberdik, kapatın telefonu!" dedim.Sonra
Ne güzel ÖĞRETMENSİN SEN
“Üzmüşler çocuğu, diğer çocuklar. "Senin baban çöpçü, sen de pis kokuyorsun” demişler. Vicdan duygusu tam gelişmemiştir okul öncesi çocuklarında. Zaman zaman böyle acımasız olabilirler. Kırmışlar yavrucağın kalbini.
Konuştum babayla. Çok üzüldü, çocuğunun üzülmesine. Dağ gibi adam gözyaşlarını ilk kez ayırdı
Dudaklarım gerisin geriye çekildi; ağdalı bir sıvının ağır ağır örttüğü, korkunun biçim kazanıp ayağa kalktığı ve ‘hey bana bir şeyler söylemenin vakti geldi’ dediği zamanlarda bekledim seni; gözlerimi kapadım. Bekledim. Beklerken, özlemenin hangi geçitleri geçilmez kıldığını, hangi duyguların insanı hayata kazandırdığını, basite indirgenmiş
“Neden distopya türü klasikler sürekli olarak geleceği tahmin edebilme yetisine sahiptir?” diye birçoğumuz bu konu üzerinde kafa yormuşuzdur. Bana kalırsa bu olaya zemin hazırlayan iki klişe metot var aslında. Bunlardan ilki, totaliter rejim tarafından baskı ile toplumun sindirilmeye zorlanmış olması bir diğeri de ilkine nazaran daha masum görünen
“Herkes keyfine, fantezisine, kendi maksadına, menfaatine, aldatacağına, ve aldatıldığına göre yazar.” Dr. Rıza Nur, I. Baskı, Sayfa 523, Hayatım ve Hatıratım
Bu hatıratta okuduklarımızın temel özeti işte Rıza Nur’un kendi ifadesinde bize sunulmuştur. Yani okuyacağımız hatırat için bize şunları demektedir;
Bu hatırat, benim keyfime, benim
1950 yılında haritada yerini bile bilmediğimiz ülke olan Kore'ye Türk Mehmetçiği gittiğinde, kendilerini savaştan, sefaletten kurtardığımız ülke olan Güney Kore'nin Samsung, Hyundai, LG adında dünya devi markalar üreteceğini ve bu markaların dünyanın marka değeri en yüksek ilk 100 şirket arasına sokacaklarını tahmin edebilir miydik? Türkiye'nin
“Gömmeden önce biraz gezdirin beni…”
“Cemal Süreya’nın naaşının Haydarpaşa Numune Hastanesi’nin morgunda olduğunu duyunca hemen soluğu orada aldım. Hatay Lokantası’nın sahibi Mehmet Ali Işık, Cemal Süreya’nın amcasının iki çocuğu ve oğlu Memo’dan başka kimse yoktu.”
Cenaze arabası geldi. Cenaze arabasına Cemal Süreya’yı koyacağız. Çünkü cenaze