Çocuk kendisini evlat edinen bir anne ile üvey anne arasındaki farkı bilir. Halklar da kurtarıcılar ile işgalciler arasındaki farkı bilir. Yerleşik düşüncenin aksine, Batılı güçlerin yüzyıllık hatası dünyanın geri kalanına kendi değerlerini benimsetmeye çalışmaları değil, tam tersine, egemenlikleri altına aldıkları halklarla olan ilişkilerinde kendi değerlerine göre davranmaktan sürekli olarak kaçınmasıdır. Bu ikircillik ortadan kaldırılmadığı sürece, aynı hatalara düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalınır. Bu değerlerin ilki evrenselliktir, insanlığın bir bütün olduğu düşüncesidir. Farklı farklı öğelerden oluşmasına karşın bir bütün olduğu düşüncesi. Dolayısıyla, ötekilerin o değerleri benimsemeye hazır olmadığı yönündeki daimi bahaneyle temel ilkelerden ödün verilmesi bağışlanamaz. Avrupa için başka, Afrika, Asya ya da İslam âlemi için başka insan hakları yoktur. Yeryüzündeki hiçbir halk kölelik, despotluk, zorbalık, cahillik, karanlıkçılık için ya da kadınların köle olması için yaratılmamıştır. Bu temel gerçeklik ne zaman yadsınsa, insanlığa ihanet edilmiş olur, kendine ihanet edilmiş olur.
Müslümanın kendine dönmesi kültür ve medeniyet hamlesini yeni baştan İslam'a ayarlaması demektir. Bunun da en büyük belirtisi, düşüncesi onun kültürü ile yoğrulacak, keskinleşecek ve tazelenecek davranışı, İslam'ın çizgisinde gelişecek ve onun cihad aksiyonunu yüklenecektir. Yüreği, İslam içtenliğiyle kabaracak, yaşantısı İslam yaşantısı olacak, çağı İslam'ın değer yargılarıyla yorumlayacak, sorumluluğu İslamcı bir anlam kazanacaktır.
Reklam
Şah Rıza Pehlevi, 1936 yılında bir imparatorluk buyruğu ile perslerin soyunu Ari ırka dayandırarak devletin ismini İran olarak değiştirmişti. Pehlevi'nin bu davranışındaki amacı çağdaş İran düşüncesi ile İslam öncesi dönem arasında bağlantı kurarak bir ulus oluşturmaktı.
temsil edecek ya da söyleyecek bir şeyi kalmayan herkesin artık zorunlu olarak suskunluğa mahkum olacağı düşüncesi doğru değildir. Hatta tam tersine, Avrupa ya da Amerikan sanatı perspektifinden sanatı çoğu zaman öyle görsek de, orijinalliği ve yeniliği büyük sanatın önşartı olarak göremeyiz.
Yeni-Platoncu İslam Filozofları Farabi, İbni Sina ve İbni Rüşd
Ortaçağ İslam dünyasında Yunan tarzı felsefe geleneğini başlatan ve onun ilk önemli temsilcisi olan Farabi özü itibariyle Yeni-Platoncu bir filozoftur. Bu geleneğin Farabi sonrası en ünlü temsilcisi olan ve Geç Ortaçağ Hıristiyan düşüncesi üzerindeki etkisi Farabi'ye oranla daha büyük olmuş olan İbni Sina'da bu etki daha da güçlü bir biçimde kendisini gösterir. İslam dünyasın­ da Aristoteles'e ve Aristotelesçiliğe dönüşün bayraktarlığını yapan İbni Rüşd bile bu etkiden kendini kurtaramamıştır.
Sayfa 19 - İSTANBUL BiLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYlNLARIKitabı okuyor
İslam düşüncesi, Kur’an’ı bir kitap olarak kabul ettiği gibi, kainatı da bir kitap olarak görür.
Reklam
Sultan Fatih Mehmet Han, sanık sandalyesinde yargılanıyor..
Sultan Fatih bir cami yaptırıyordu. Bu caminin mimarı işinin ehli olan bir Rum'du. Mabed yapılırken kullanılacak mermer sütunları konusunda bu Rum mimar ile Sultan Fatih arasında bir anlaşmazlık çıktı. Rum mimar, bu sütunları yaparken mimariye uygun olması gerekçesi ile Fatih'in dediği şekilde değil de kendi düşüncesi doğrultusunda
Köklü değişim yayıncılıkKitabı okuyor
Demokraside var olan özgürlükler düşüncesi (inanç hürriyeti, düşünce/ifade hürriyeti, mülk edinme hürriyeti ve şahsi hürriyetler) insanları aşağıların aşağısı bir duruma düşürmüştür. Devlet tarafından kendilerine verilen ve kanunla korunulan bu özgürlükler ile her türlü fiil serbestçe ifa edilmekte, hiçbir kayıt konulmaksızın istenilen haramlar işlenebilmekte ve ahlaksızlıkta hiçbir sınır tanımamaktır. Mesela mülk edinme hürriyeti adı altında faiz, ihtikâr/stokçuluk, içki, kumar ve domuz satışı vb. yollarla yani İslâm'ın haram kıldığı herhangi bir yolla kişi dilediği her şeyden mülk edinebilir. Aynı şekilde şahsi/ferdî hürriyetler adına bir kişi içki içebilir, dilediği kişi ile zina edebilir, bir kadın feminist fikirler uğruna güzelliğini ve ziynetini açığa vurabilir ya da Allah ve Rasulü'nün lanet ettiği eş cinsellik vb. gayri insani fiilleri rahatça işleyebilir. Yine aynı şekilde inanç hürriyeti adı altında kişi hiçbir kayıt olmaksızın dilediğine inanabilir veya inanmayabilir. İşte kapitalist sistemin kutsallaştırdığı bu özgürlükler fikri, toplumları ifsat etmiş ve bataklığa sürüklemiştir. Özgürlükler fikrinin insanları ve toplumları nasıl ifsat ettiğini anlamak için çıkış yeri olan Batı'ya bakmak yeterlidir.
Köklü değişim yayıncılıkKitabı okuyor
Batı ruhlarımızı kemirdi!..
~•~ Irk ayrılıkları ve düşmanlıkları doğurdular. Arap, türk, kürt, arnavut v.s. ayrılıklarını körüklediler. Yeni yetişen türk nesillerini araba, arap gençliğini türke düşman ettirmek için zehirli propaganda silâhını bütün güçleriyle kullandılar. Yüzyıllarca kardeş gibi geçinmiş ve aynı mucizevî medeniyet anıtını yükseltmiş islâm halkları arasında zorla bir düşmanlık doğurmak için yapmadıklarını bırakmadılar. ~•~
ABD'nin eski başkanlarından ve en önemli stratejistlerinden birisi olan Nixon Kaçırılmaz Fırsat isimli kitabında şöyle demektedir: "İslâm sadece din değildir. Bilakis İslâm büyük bir hadaratın esasıdır... İslâm ve Batı birbirine zıt iki unsurdur. İslâm'ın nazarında dünya daru'l İslâm ve daru'l harp diye iki kısma ayrılır ve birincisinin ikincisine galip gelmesini gerektirir." Radikaller hakkında da şöyle diyordu: "Onlar, maziyi yeniden diriltme yoluyla eski İslâm hadaratını geri döndürmek hususunda çok çok kararlıdırlar. Ve bununla İslâm şeriatının tatbik edilmesini hedeflemektedirler. İslâm'ın din ve devlet olduğunu seslendirmektedirler. Onlar geçmişe bakarak onu gelecek için bir hidayet hâline getirmek istemektedirler." Yine aynı şekilde 2008 yılında Amerika Başkan adaylarından Patrick Buchanan tarafından kaleme alınan bir makalede şöyle denilmektedir: "İslâm düşüncesi Müslümanlar arasında kök saldı, artık onun meyve verme zamanı geldi ve büyük güçlerin orduları kesinlikle ona güç yetiremeyecektir." ABD ulusal güvenlik danışmanı Muhammed Ebyârî ise İslâm halifeliğinin görünmesinin önlenemez bir gerçeklik hâline geldiğini, ABD'nin ise onu engellemeye çalışmak yerine onu kuşatması ve onunla çalışması gerektiğini vurguladı. 2003 yılında Irak işgalinin ardından ABD eski Savunma Bakanı Rumsfeld, ABD'nin Irak ve Körfez'deki askerlerinin çekmesi hâlinde, Hilâfet Devleti'nin ortaya çıkabileceği hususunda uyarıda bulundu.
Sayfa 144 - Köklü değişim yayıncılıkKitabı okuyor
Reklam
"Bu nedenle İslam tarihinde iktidar-muhalefet ilişkisi çoğun­lukla, daha iyi alternatifin bulunma çabasından çok kanlı çatış­maların hikâyesi olmuştur. İslam Siyaset Tarihi aslında bir yö­nüyle kanla kurulan iktidarların veya sindirilmiş vaziyetteki tav­rına yeni meşruiyet delilleri arayan, ya da fırsat bekleyip iktidarı şiddet yöntemiyle devirmeye çalışan muhalif ekollerin tarihidir. İslam siyaset düşüncesi meşru zeminde muhalefet etmeyi kurumsallaştıramamıştır ve muhalefete bir hareket alanı bı­rakmamıştır. Muhalefetin kalkıştığı her örgütlü hareketi yok edilmesi gereken bir fitne ve yeryüzünde fesadı yaygınlaştırmak olarak anlayan iktidar güdümlü bir din algısıyla muhalefetin kurumsallaşmasını beklemek tabii ki biraz safdillik olurdu."
Sayfa 218 - manaKitabı okudu
Dindar kişi Allah'ın isim ve sıfatlarını yansıttığı ölçüde, ancak 'Allah'ın ahlakı' ile ahlaklanabilir (Tahalluk bi ahlakillah). Allah'ın ahlakıyla ahlaklanmayı başarabilen fert, aynı zamanda Allah'ın boyası ile benliğini ve kimliğini şekillendiren kimsedir. İslam düşüncesi açısından bütün hakikatler, Esma'dan (Esma-i Hüsna) tecelli eder; bütün hakikat, hikmet ve oluşumlar Esma'nın bir yansımasıdır. İşte insan Esma'ya aynalık yapmak suretiyle, hikmet ve hakikatleri kendi tutum ve tavırlarında yansıtabilir.
Katib Çelebi'nin Keşfü'z-Zunun'da kaydettiği bin üç yüzden fazla tarih kitabı, Müslümanların bu ilmi ne kadar ileri götürdüklerini göstermesine karşın, tarih düşüncesi ve usulüne dair çok az şey yazılmış görünmektedir. Bu orantısızlığın gerçeklik payını araştırma merakı bizi, İslam tarihçiliğinin tarihi, yapısı ve usulüne dair kaynaklara yönlendirdi.
Sayfa 11 - insan yayınları, birinci baskı, 2008, merter
İslam dünyası dediğimiz bu dünya nerede?
Dünya olanca genişliği ile bize dar gelmekteydi. İslam dünyasının emperyalizm ve sömürgecelerin nüfuz bölgeleri haline gelmesi düşüncesi gözlerimi yaşarmasına sebep oldu. İçimden, " İslam dünyası dediğimiz bu dünya nerede" cümlesini tekrarlamaya başladım.
Sayfa 124
Batı medeniyetinin köklerini iki ana kaynağa geri götürebiliriz: Greko-Roman kültürü ve yahudi-hıristiyan geleneği. Yunan külttürü ve düşüncesi, Batı medeniyetinin Hıristiyanlık öncesi dönemini kapsar. Bugünkü Yunanistan'da ve Ege adalarında ortaya çıkan ve gelişen eski Yunan kültürü, "politeist" yani çok tanrılı bir dine sahipti.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.