🧸 yağmurlu hava ve en sevdiğim ders İslam hukuku 🫠
Bi aklını kaçırmış daha
"Umut Hanioğlu; Ya ağzı olan konuşuyo. Domuz eti de yerim, ayakkabı da giyerim, evimde domuz da beslerim. Kime ne. Domuz temiz bir hayvan. Zaten artık Hz. Muhammed'in zamanındaki gibi çamurlarda debelenmiyor. İslâm hukuku uzmanımız biraz da İslâm tarihi okusun."
Reklam
"Domuz derisinden yapılmış ayakkabı giyilebilir mi?" Gazete önce, "Sakarya Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi İslâm Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hacı Mehmet Günay, domuz derisi ayakkabıların giyilmesinin doğru olmadığını belirtti." başlığı ile sinsi bir masumluk maskesi ile haberi vermekte infaz işini ise okuyucularına bırakmakta. İnternet sitesinde yayınlanan habere yaklaşık 120 okuyucudan yorum gelmiş, ya da yayınlanmasına izin verilmiş.
Mevdûdî'ye göre İslam hukuku açısından hakimiyeti hiçbir şekilde sınırlanamayan ve mutlak emretme yetkisine sahip bir tek hâkim vardır ki, o da Allah'tır.
Sayfa 75 - KlasikKitabı okudu
L-Taaddüd-i Zevcât (Poligami, Çok Kadınla Evlilik)
Tarihte poligami, hemen her cemiyette mevcut olmuş ve evlenilecek kadınların sayısı cihetinden bir sınırlama getirilmemiştir. Eski İran, Çin, Brehmen hukukunda ve Bâbil'de Hâmurâbi Kanunu'nda poligami kabul edilmişti. Roma hukukunda evli olmaksızın çok sayıda kadınla birlikte yaşamak câiz görülmüştür. Yahudi ve Kilise hukukunda da
"Siyasi otoritenin mutlak olmayışı iktidarı elinde bulunduranlar dahil olmak üzere tüm Müslümanların her türlü davranışlarını İslam hukukunun ilkelerine uygun yapma zorunluluğundan gelmektedir. Buna göre devlet ve iktidar hukuku yaratamaz; bizzat devletin ve iktidarın kendisi de hukukun var ettiği, görev ve yetkilerini belirlediği kurumlardır. Bu hukuk ise, Allah'tan kaynaklanır, sıradan bir insan kadar yönetici de bu hukuk karşısında sorumludur. Onun görevi sadece hukuku korumak, hâkim kılmak, uygulamak ve sürdürmektir. Aksi durumda meşruiyetini kaybeder ve siyasi otoritesi sorgulanır hale gelir."
Sayfa 67 - KlasikKitabı okudu
Reklam
İktidar, yetkilerini, varoluş gerekçesi olan hukuku ortadan kaldıracak şekilde kullanamaz. Yöneticiye itaati emreden dinî naslarda mutlak olarak gelen lafızlar "Allah'ın kitabını ikame ettikleri sürece veya "masiyeti emretmedikleri sürece" biçiminde gelen naslarla takyit edilerek yöneten ile yönetilen arasındaki meşruiyet ilişkisi şeriatla sınırlandırılmıştır. Ferrâ, imamın uygulamaları dinî ahkâmın ve adaletin muktezasının dışına çıkmışsa kabul etmenin caiz olmadığını söyler. İbn Hacer (ö. 852/1449) "Dini ikame ettikleri sürece itaat edin" hadisinden hareketle, dini ikame etmediklerinde iktidarın onlardan çıkmış olacağını, Bedreddin el-Aynî (v. 855/1451) ise imamın iktidar müddetinin dinî ahkâmın tatbikine bağlı olduğunu belirtmektedirler. Literatürde devlet başkanında bulunması gereken şartlardan biri olarak aranan adalet kriterinin "şâriin emirlerine riayet etmek" şeklinde tanımlanmış olması veya görevlerini yürütürken şer'î hükümlerin hilafına hareket etmemenin devlet başkanının görevleri arasında zikredilmesi, akdin konusuna bağlı kalmanın iktidarın meşruiyetini belirleyici bir şart olduğu anlamına gelmektedir. Ümmete vekalet etmek üzere var olan iktidar, bu yetkisini vekalet akdi ile çelişen bir şekilde kullanamaz.
Sayfa 54 - KlasikKitabı okudu
İmam Muhammed'e göre ve üç mezhebde velî, küfvü ile mehr-i mislden aşağı olmamak üzere evlenmek isteyen kızın nikâhına icazet vermediği takdirde, kız hâkime müracaat edebilir. Velî, icâzet vermemesine meşru bir sebep gösteremezse, kızın zarara uğraması mevzubahis olduğundan, velâyet hâkime intikal eder ve hâkim velînin yerine geçerek nikâhı akdeder. Nitekim 1269/1844 tarihinde Osmanlı Devleti'nde bu yolda bir fermân neşredilmişti³.
Köleliğin Sonu
Ortaçağ'daki serfler (toprağa bağlı köleler) de nazara alınırsa, Avrupa'da kölelik öteden beri çok yaygındı. Köleler, hemen hiçbir insanî hakka malik olmadıkları gibi, en ağır işlerde ölesiye çalıştırılırlardı. Fransız ihtilälinden sonra Batı Avrupa'da beyaz köle adedi çok azalmıştı. Ancak Doğu Avrupa'da bilhassa Rusya'da
E-İstilad
Efendisinin câriyesiyle karı-koca hayatı yaşaması câizdir. Bunun için ayrı bir nikâh lâzım gelmediği gibi, bir sayı sınırı da yoktur. Buna istifraş veya teserri; böyle câriyeye de müstefrişe veya sürriyye yahud odalık denir. Bir câriye, efendisinden çocuk doğurursa, buna istilâd denir. Bu çocuk doğumundan itibaren hürdür ve nesebi normal şartlarda efendiye bağlıdır. Bu câriye de ümmü veled yani çocuk annesi olur. Artık bir başkasına satılamaz. Efendisi vefat eder etmez, kendiliğinden hürriyetine kavuşur. Diğer hukuk sistemlerinde, bu halde câriye hürriyetini kazanamadığı gibi, efendiden doğan çocuk da köle sayılırdı. İstilâdın sübūtu için istifraş, yani efendi ile fiili münasebetten başka, di've lâzımdır, yani efendinin çocuğu reddetmemiş olması şarttır. Ümmü veled, başkasıyla evlendirilse bile, statüsünü kaybetmez. Mâlikî'de rızası dışında başkasıyla da evlendirilemez.
Reklam
Cumhuriyet; hilâfetin kaldırılması, şeriat mahkemelerinin kapatıl­ması ve İslâm Hukuku ile din hizmetleri için eleman yetiştiren eski medreselerin Maarif Vekâletine devri suretiyle tedrisatın tevhidi (Eğiti­min birleştirilmesi) ve dolayısıyla eski medreselerin tamamen kapatıl­ması kararlarını alırken, işte o yarı Teokratik Osmanlı devletinin yerin­de, laikliğe yönelen bir devletin yapısına el atmış oldu.
Sayfa 167Kitabı okudu
İslam Tarihinde Kölelik
Kölelik, İslâm hukukunda hukukî ehliyeti tahdid eden hallerden biri olarak kabul edilmiştir. İslâm hukuku ilk defa kölenin insan olduğunu ve Allah huzurunda bütün insanların eşitliği prensibini getirmiştir. Dolayısıyla kölelere fena muamelede bulunmak yasaklanmış; efendiye kölesine kendi yediğinden yedirme, ayrıca elbise ve mesken ihtiyacını
Köleliğin Menşei
Köleliğin çok eski kavimlerde de bulunduğu; bunu İslâmiyet'in ihdas etmediği bellidir. Maamafih bu müessesenin kaldırılmasını, siyasî, sosyal ve iktisadî sebepler dolayısıyla uygun görmeyip, onu ıslah ettiği, kölelerin hukukî ve sosyal vaziyetlerini düzelttiği de bir hakikattir. Eski cemiyetlerde, kölelik neticesini doğuracak pek çok yol
Adam yıllar boyunca, sadece ihtiyaçlarını görecek şekilde dı­şarı çıkıyor, alışverişini yapıyor, kendisini içeri kapatıyordu. Ki­taplığı günden güne çoğalıyor, Kur'an mealinin yanında tefsirler, Siret kitapları, Hadis külliyatları, İslam ekonomisi, hukuku, cin­ selliği üzerine çok özel kitaplarla rafları yeniden şekilleniyordu.
Osmanlı Devletinin kuruluş ilkelerinde Müslümanlık , hanedanlık ve ortaçağ yapısı vardı. Devlet , şeriat denilen İslam hukuku , kanun adı verilen hükümdar buyrukları ve örf denilen geleneklerle yönetiliyor ve bazen günlük gereksinimleri karşılamak için bunlar mantık dışın kadar genişletiliyordu. Bu yasalar gereğince Müslüman olmayanlar İslam kanunlarını kabul ettikleri takdirde korunuyorlar ve topluluk yaşamlarını kabul ettikleri takdirde korunuyorlar ve topluluk yaşamlarını sürdürebiliyorlardı. En önemli üç gayrimüslim ve cemaat ise Rum ya da Doğu Ortodoks Hristiyanları , Ermeni Gregoryen(Monophysite - İsa Mesih'in hem tanrı hem insan olarak tek bir tabiatı olduğuna inanan) Hristiyanlar ve Yahudiler idi. Bu topluluklara o tarihlere verilen millet adı daha sonraları laik ulusu belirtecekti. Gerçi kapsamı zamanla değişti ama millet sisteminde toplulukların kendini yönetme biçimi durum , genel de Hristiyanların etkisi altındaki Avrupa'da görülmüyor ama yine de , yaşamlarını istedikleri biçimde sürdürüp başarılı olabildiler.
1,500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.