LIBYA: KADDAFİ'NİN İSLÂM SOSYALİZMİ
Albay Muammer Kaddafi 1 Eylül 1969'da kansız bir darbeyle Kral Idris es-Sunusi'yi tahttan indirip Libya'yı bir cumhuriyet olarak ilan etmesiyle iktidarın dizginlerini eline geçirdi. Sonrasında, Kaddafi Arap dünyasının İslâmcı reformist bir mesaj taşıyan radikal bir lideri haline geldi. Yönetiminin ilk evresinde, 1 Eylül
Sayfa 243 - İzKitabı okudu
Hürriyetin olduğu gibi eşitliğin de bizimkinden baştan ayağa farklı bir temeli vardır. Çünkü hürriyet ve eşitlik, münferit bireyin vasıfları değil, aksine her bir kimsenin Mutlak Olan'a, yani kendisini her an Görüp Gözetene bağlılığının ifadesi ve sonucudur. Allah'a olan bu bağlılık, onun kurumlar ve insanın her türlü egemenlik iddiaları karşısında mesafeli, hem de sonsuz şekilde mesafeli durmasına imkân verir.
Reklam
273 syf.
5/10 puan verdi
·
Beğendi
·
18 günde okudu
Spekülatif kurgunun sınırlarını zorlayan öyküler, gerçeklikle hayalin iç içe geçtiği bir dünyada bizi bekler. Gizemli lunaparkların kapılarını aralayarak zamanın ötesine geçen kızlar, modanın acımasız yüzünü gösteren hologramlar, ve isimsiz karakterlerin yaşam sinyallerini ölçen gizemli küreler… Bu öyküler, bilinmeyenin çekiciliğiyle okuyucuyu
Gezegenin Etrafındaki Kadınlar
Gezegenin Etrafındaki KadınlarKolektif · Kitap Cumhuriyeti · 20241 okunma
"İslam hukukunda mülk sahibi olma ve elden çıkarma hakkına sahip olan kadınlar, vakıf kurucuları arasında öne çıkmakta ve bazen vakıf sayısının neredeyse yarısını teşkil etmektedir. Bu belki de geleneksel İslam toplumunda erkeklerle eşitlik gösterdikleri tek alandır."
Kölelik, İslam'ın asıl bir ilkesi değildir. Böylesi bir eşitlik ilkesinin köleliğin temelini dinamiklediği açıktır. Kapitalizm İslam'ın asıl bir ilkesi değildir. İslam'ın asıl ilkesi Allah'ın kuralları arasında Kolektif ve ortak mülkiyettir.
Gazzali ve Nizamülmülk gibi dönemin yöneticileri ve aydınları, çökmekte olan bir uygarlığın yıkılışını engellemeye çalışan gerici-muhafazakâr düşünür ve siyaset adamlarıydı. Kuşkusuz Gazzali'nin ortaya attığı tezlerle hem düşün tarihinde hem de Islam ülkelerinin tarihsel gelişiminde bir katkısı olmuştur. Ancak önerdiği siyasi-kültürel program da felsefesi gibi gericiydi. Her şeyin yaratıcısının Tanrı olduğunu, insanlığın kaderinin her aşamada Tanrı tarafından çizildiğini düşündüğünden dolayı toplumların itaatkâr olmasını; eğer uygulanması gerekiyorsa despotik bir yönetim tarzının benimsenmesi gerektiğini savunuyordu. Bu yüzden de muhalif aydın ve düşünürlerin yoğun ilgisine mazhar olmuş Batıni hareketlere düşmandı. Onların özgürlük ve eşitlik davasını din ve devlet düşmanlığı olarak görmekteydi. Bu nedenle Gazzali, eşitlikçi ve özgürlükçü hareketleri ve isyanları lanetlemiştir. Ona göre bu akımlar, Tanrı'nın ve peygamberin halefi olan Halife'nin buyruğuna karşı gelmektedir. Ona göre Allah istediğine mal-mülk verir, istediğini de rezil ve rüsva ederdi. Eğer biri "acınacak durumdaysa" bunun bir sebebi vardır ve bu Allah'tandır. Gazzali siyasi açıdan da gericiydi, fakat bunlar iki farklı düzlemdir.
Reklam
İslam, tüm insanlar arasında ırk, sosyal köken, ekonomik imkan ayrımı yapmaksızın eşitlik, özgürlük ve hoşgörüye dayalı bir bağlam kurar. İslam yalnızca Müslüman erkeklerin değil tüm insanların saygınlığının gözetildiği bir atmosfer üretir.
Nahl Suresi 90. Ayet
90. Muhakkak ki Allah adaleti, ihsanı, akrabaya karşı cömert olmayı emreder; hayâsızlığı, kötülüğü ve zorbalığı yasaklar. İşte Allah, aklınızı başınıza alasınız diye size böyle öğüt veriyor. [Sözlükte adalet "doğru hareket etmek, gerçeğe uygun hüküm vermek, eşit olmak, eşit kılmak" gibi mânalara gelen bir isim olup ahlâk ve hukuk terimi olarak, bireysel ve sosyal yapıda dirlik ve düzenliği, hakkaniyet ve eşitlik esaslarına uygun davran- mayı sağlayan bir erdemi ve hukuk ilkesini ifade eder. "Başkasına iyilik etmek" ve "yaptığını güzel yapmak" şeklinde kısmen iki farklı anlam taşıyan ihsan, dinî ve ahlâkî bir kavram olarak "hayırlı bir işi bilerek ve en iyi şekilde yapma, Allah'a ihlâsla ibadet etme, başkalarına hak ettiklerinden daha faz- lasını verme" gibi anlamlarda kullanılır. "Hayasızlık" diye çevirdiğimiz fahşå kelimesi, aynı kökten gelen "fuhuş" kelimesiyle eş anlamlı olup çirkin sözler ve fiiller için kullanılır. "Kötülük" diye çevirdiğimiz münker ise genellikle mâruf kavramının zıddı olarak "aklın ve sağ duyunun çirkin bulduğu, erdemli toplumun yadırgadığı tutum ve davranışlar" anlamına gelir. Fahreddin er-Razî'nin de ifade ettiği gibi (XX, 100), "Bu âyette Allah Teâlâ yükümlülükle ilgili farz ve nåfile mahiyetindeki ilkeleri; kezå ahlâk ve âdâba dair genel ve özel konuları bir araya getirmiştir."]
Sayfa 276Kitabı okudu
Üzerinde yükseldiği sınıflı toplumu kutsayan İslam'da kaba hatlarıyla Sünni-Şii diye bilinen ilk bölünme, bu dinin,.farklı kesirnlerce iki ayrı düzlemde algılanmasından kaynaklandı. Birine göre İslam, her türlü zulüm ve baskıdan kurtuluşa götüren bireysel ve kümesel (cemaat) bir hidayet yoluydu. Diğerine göre ise, komünal gelenekleri yozlaştıkça başıbozukluğa, toplurnsal anarşiye sürüklenen kabile düzeninin egemen olduğu ortarn da merkezi iktidar vasıtasıyla belli bir sosyal düzen kurmaktı. İlk algılama biçimini benimseyen ezilen yığınlar açısından İslamiyet, ahlaki bir öğreti olarak eşitlik ve adaleti içeriyordu. İkincisinin İslamiyet anlayışı, "düzen ve şeriat kuralları her şeyin üstündedir", zenginlik ve fakirlik ilahi irade hükmünde olup, "Allah istediğini rızıklandırır" şeklindeydi. Dolayısıyla merkezi iktidara başkaldıran herkes, "ehl-i ridde, bid'at ehli, sapkın, fitneci, rnünafık" diye suçlanır; tehlikenin önemine göre tasfiyesi için uygun bastırma (tenkil) yöntemleri kullanılırdı.
Hûd Sûresi 112, 113. Âyetler
112. Senin yanında hak yola dönenlerle birlikte, sana buyurulduğu gibi dosdoğru ol! Siz de azıp sapmayın. Allah, yaptıklarınızı çok iyi görmektedir. 113. Zalimlerin yanında olmayın; sonra ateş sizi de yakar. Allah'tan başka dostlarınız olmadığına göre bir yerden yardım da göremezsiniz! [Zulüm, "din, ahlâk ve hukukun koyduğu sınırları aşmak, adalet, hakkaniyet ve eşitlik ilkelerine aykırı davranmamak" demektir. Kur'an'da zulüm, biri itikad diğeri ahlâk alanlarıyla ilgili olmak üzere iki ayrı anlamda kullanılmaktadır. Birinci alanda genellikle "şirk, inkâr, günahkârlık, Allah'ın koyduğu kurallara uymamak" mânalarını ifade eder. Ahlâk alanında ise "haddi aşmak, başkasına haksız olarak zarar vermek" anlamını ifade eder. Bu davranışları sergileyene de zalim denir. Yüce Allah, zulmün her türlüsünü haram kılmış, zalimlere eğilim gösterilmemesini ve onların yanında yer alınmamasını emretmiştir.]
Sayfa 233Kitabı okudu
Reklam
415 syf.
·
Puan vermedi
BULANCAK /KÜÇÜK MOSKOVA
12 Eylül öncesi. Bulancağın ,siyasi olarak küçük moskova olarak isimlendirildiği o yıllarda;Lise Yıllarım.Biz kendimize AKINCI,MÜSLÜMAN GENÇ derdik. Sol bizi *yobaz,bazen faşist * diye adlandırırlardı.Ülkücü kesim ise bizi(Eşitlik,emeğin kutsallığı..gibi düşüncelerimizden)*Yeşil Kominist *diye adlandırırlardı. Çok okurduk.Çatışmadan çok fikri tartışmalarla sabahladığımız çok olmuştur.3 Her kesimin davası ülkeyi kalkındırmaktı.Kimi Sosyalızm/Kominizmle,kimi milli / militarist duruşla bizde İslam Ahlakı ve Ahkamı ile. Korkuyu tanımıyorduk.Sadece ailemiz ve davamız adına temkinli/tedbirli yaşıyorduk. Eylemlere karışanlar , devlete askere polise rağmen devrim yapma eylemlerinde bulunan yazarın samimi ve yöresel anlatımlı o yılların ve ihtilal sonrası cezaevi yıllarının hikayesi. Müezzinlik,anne babaya itaat,sevgiliye dava adına aşkını söyleyememe,arkadaşlarını sadakati,..ile takdir ederek, Bazı trajikomik olaylar ve o şartlarda ürettikleri esprili yerlerde acı da olsa gülerek, Bir insanlık suçu olan işkence ve insanlık dışı olaylarda içerim sızlayarak,hatta bazı yerlerde gözlerim yaşaracak derece duygusallaşarak okudum. Kısacası isimleri tam verilmese de, epeycesini tanıdığım ve bizleri özelde o yılların Bulacağına götüren akıcı bir kitap.
Devrim Bize Yakışırdı
Devrim Bize YakışırdıZeki Kırdemir · Ozan Yayıncılık · 200434 okunma
Şehadet...
Peygamber tarih boyunca yalancılık, dolandırıcılık ve sınıflaşmayla sürdürülen savaşı tamamlamak için gelmişti. İnsanların ırklarının bir, kaynaklarının bir, yaratıcılarının bir ve ilahlarının bir olduğunu duyurmakla, bir eşitlik da- vetçisi olacaktı. Getirdiği fikri ve ekonomik düzenle, Medine'de inanç, kanun ve sınıf eşitliğine dayanan örnek bir toplumun kurucusu olacaktı. Köle Bilal'ın değer ve onurunun, Mekke eşrafının değer ve onurundan daha çok hissedildiği, herkesin de bunu resmen tanıdığı bir toplum olacaktı.
Sayfa 168Kitabı okudu
İslam'ın eşitlikçi bir din olduğu sıklıkla söylenir. Bu yargının doğruluk payı yüksektir. Eğer gelişim çağında etrafında yer alan toplumlarla -doğuda İran' ın tabakalı feodalizmi ve Hindistan' ın kast sistemi, batıda ise hem Bizans'ın hem de Latin Avrupa'nın ayrıcalıklı aristokrasileri- İslamiyet'i kıyaslarsak İslam sistemi elbette ki bir eşitlik mesajı getirmiş olur. İslam, böylesi toplumsal ayrışım sistemlerini sadece uygun bulmuyor değildi aynı zamanda açık ve kesin şekilde reddediyordu. Gelenek içerisinde korunmuş Peygamberin fiilleri ve söyledikleri, İslamiyet'in ilk yöneticilerinin muazzez teamülleri soy, aile, makam, zenginlik ve hatta ırkla yapılan ayrımcılığa çok şiddetli şekilde karşıdır ve makam ile şerefin sadece takva ve liyakatle belirleneceğinde ısrarcıdır.
İslam'ın sunduğu eşitlik ilkesinin ilk zuhurundaki Arap toplumunda olduğu gibi, başka örneklerde de ezilen sınıflara cazip geldiği ve insanların cebbar yöneticiler veya üst katmana tepki olarak bu dini benimsediği fikirlerinin tarihîliği muhakkaktır.⁴¹⁶ Ancak bunun bozkırdaki Türk toplumunda yansımalarını bulmak zor gözüküyor çünkü sömürüye fikri ve dinî olarak cevap verecek bir alt sınıftan bahsedemiyoruz. Kara budun evet daha fakirdir ancak karalığı yönetim aygıtının dışında olmasından gelir. Bu yüzden eğer ezilenler başka yerlerde İslam'a sarıldı iseler, eski Türk toplumunda bir ezilenler sınıfının bulunmayışı da bu yöndeki bir saikle Türklerin arasında İslam'ın yayılışını geciktirmişe benziyor.⁴¹⁷
Sayfa 128 - Kripto YayınlarıKitabı okudu
Kadının hakkını alması davasını, İslam'ın özü­ne dönme çağrısıyla birleştiren Fatma Aliye'nin düşünsel üretiminin istisnai bir önemi vardır. Zaten Geç Osmanlı döneminin kadın düşünürleri arasın­da müstesna şahsiyetlerdendir Fatma Aliye (Topuz, 1862-1936). 1888'de, yaptığı bir çeviriye "Bir kadın" imzasını koyması, skandala
Sayfa 744 - İletişim Yayıncılık
1.348 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.