Ayetel Kürsi
"Allah! O'ndan başka ilâh yoktur. O, diridir, ebediyyen diri olan, her şeyin sırrını ve hükmünü idare eden, yaratıkların rızkını temin eden, uyuklama ve uyku yakalamayan, Göklerde ve yerde bulunan her şeyi bilen, onların gizli ve açık her halini kuşatan, insanların ve cinlerin O'na müracaat edecekleri her hususta, izni olmaksızın kimse O'na şefaat edemez. O, insanların yaptıkları işleri ve yapacakları işleri bilir. O'nun ilmi, insanların kavrayabileceği kadarıyla değil, O'nun dilediği kadarıyladır. Gökleri ve yeri kaplayan Kürsü'sü, O'na ağır gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür." (Kur'an 2:255)
Ayetel Kürsü
255. Allah öyle bir ilâh ki kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur. O, Hayy ve Kayyûm’dur (daima diri ve yarattıklarını gözetip yönetendir ve her şey varlığını O’nunla devam ettirir). Kendisini ne bir uyuklama (gaflet) ne de bir uyku tutar. Göklerde ve yerde olanlar(ın hepsi) ancak O’nundur. O’nun izni olmadıkça O’nun katında kim şefaat edebilir? Kullarının önündeki ve arkasındaki (geçmiş ve geleceklerini, yaptıklarını ve yapacaklarını, dünya ve âhirete ait) şeylerini O bilir. Onlar, O’nun ilminden ancak dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü (kudreti, mülk ve hükümranlığı) gökleri ve yeri kaplamıştır; onları koruyup gözetmek O’na ağır gelmez. O çok yücedir, çok büyüktür. Bakara Suresi 255.Ayet
Reklam
1161. Sa'd İbni Ebû Vakkâs radıyallâhu anh şöyle dedi: Bir gün Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ile beraber Medine’ye gitmek üzere Mekke’den yola çıkmıştık. Azverâ denen yere yaklaştığımızda Resûl-i Ekrem bineğinden indi. Sonra ellerini kaldırarak bir süre dua etti. Sonra secdeye kapandı, uzunca bir süre secdede kaldı. Tekrar ayağa
'Sen de çocuğun da şeyhin'
"Eşim Ahmet Ş., benden önce sanığın tarikatına girmiş, tabi olmuş, beni de oraya götürmek istiyordu. Fakat ben kabul etmiyordum. Birkaç defa sanığın resmini getirdi. Yırttım, attım. Gitmeden önce tarikatta gayri ahlaki şeyler olduğuna ilişkin bir bilgim de yoktu. Bu şekilde yaklaşık 3 yıl geçti. Bu sırada eşim büyülenmiş gibi gidiyordu. Bazen 3-4 gün gelmiyordu. Tüm paralarını tarikata veriyordu. Bana 'Sen de çocuğun da şeyhin' diyordu. Bunun üzerine ben hem çocuğumu hem yuvamı kurtarmak için şeyhin yanına gitmeye razı oldum. Bundan önce eşim sanıktan okunmuş su getirip içmemi istedi, ben içmemiştim. Fakat sonradan öğrendiğime göre yemeklerime katmış, eşyalarıma ve evin her köşesine serpmiş. Bu da beni etkilemiş olmalı. "İlk zamanlar önemli bir şey olmadı. Bana ders veriyor, zikir çekmemi istiyordu. Ben kendisine Mevlana'yı sevdiğimi, derse gerek olmadığını söylüyordum. Bu konuşmalarımızdan birinde 'Bana gece vahiy geldi, ben artık Mevlana da oldum' diye söyledi. Bu şekilde bir yıl kadar gittikten sonra kendisi bana 'badeleme' denilen bir şeyden bahsetti. Artık zamanının geldiğini, bunu yapmazsam müritliğimin kabul olmayacağını, İslam'da ilerleyemeyeceğimi, öldüğüm zaman kendisinin şefaat edemeyeceğini söyledi. Fakat dediği şeyi anlatınca benim midem bulandı. Ben badeleme denilen cinsel organını ağzıma almayı yapamadım."
Sayfa 133 - Kırmızı Kedi YayınlarıKitabı okudu
Hamestagan, Araf denilen yer oluyor sanırım
Zoroasterciler'de de Hamestagan denilen bir yer vardır. Burası günahları ve sevapları eşit olan insanların kalacağı veya en aşağısından bir müddet kalacağı yerdir. Zarathustra, burada tanrıya, Bahdinliler'den olup günahı ve sevabı eşit olan insanları affetmesi için yalvarır. İslam'ın peygamberi Muhammed'e aynı şekilde ümmetine şefaat eder.
Sayfa 216Kitabı okudu
Şefaat
İslam'da şefaat, " kurtulmaya layık hale gelme" olayıdır, hak etmeden kurtuluşa erme değil.
Sayfa 138Kitabı okudu
Reklam
Selef itikâdını canlandırmak iddiasıyla ortaya çıkıp bid'atlara ilân-ı harb eden İbni Teymiyye, zaman zaman kantarın tokmağını kaçırarak beğenmediği sûfileri "şeytanın velileri" olarak isimlendirmiş, takvâ sâhibi her müslümanın veli yani Allah dostu olduğunu iddia etmiştir. O'na göre bazı insanlara "gavs" veya "kutub" gibi sıfatlar atfedilmesi doğru değildir. O'na göre Allah korkusuna yer vermeden sadece Cenâb-ı Hakk'a karşı aşk ve muhabbeti öne çıkarmak da doğru değildir. Semâ meclislerini şeytanî olarak tavsif edip bu hareketlerin câhiliye devrinde müşriklerin Kâbe'yi tavafta el çarpıp ıslık çalmalarından mülhem kabul eder. Sade bu kadarla kalmayıp tasavvufta makbul sayılan büyüklerin kabirlerini ziyâret etmeyi, yatırlara hürmet göstermeyi istiğâse, tevessül ve şefaat gibi meselelere dair tasavvufi görüşleri şirk saymıştır. O'nun Abdülkadir-i Geylânî ve Ahmed er- Rufâî gibi saygıyla andığı birkaç mutasavvıf dışında bütün meşreb-i sûfiyye mensuplarını gerek mânevî terbiyede tâkib ettikleri metod ve gerekse umûmî kabullerine dair muhteva açısından tenkid ederek bu yoldaki bütün tatbikatı âyet ve hadislere aykırı telâkki etmiştir. Kendisi de takvâ hayatı yaşamaya çalışan İbni Teymiyye, tasavvuf ve mutasavvıfları değerlendirmekteki sübjektifliği sebebiyle İslâm târihinde tasavvuf düşmanlığını başlatan bir şahsiyet olarak kabul edilir.
Vahhabîlerin tekfir hareketleri: Halbuki Şefaat haktır, âyetle sâbittir.
"Amel, imanda dâhildir. Tevhid'den maksad, tevhîd-i amelidir (amelde birliktir). Tevhid'de Kelime-i Şehâdet yeterli değildir. Herhangi bir şeyi veli, vesile ve mürşid edinmek küfürdür. Allâh'ın sıfatları, hakikî sıfatlardır: Tevessül, küfür ve şirktir. Meleklerden, peygamberlerden ve ruhlardan meded ummak küfürdür. Peygamberden şefaat umulamaz. Peygamber'in ve Kur'ân'ın tebliğinden ayrı olarak, dine giren şeyler bid'attır: Kabirler üzerine kubbe yapmak, adak adamak küfürdür; ziyaret sapıklıktır. Amel'deki dört mezhebe cevaz vardır: lâkin itikaddaki mezhepler yasaklanmıştır. Tarikatlara girmek ise, küfürdür. Esaslardaki bu ayrılıklardan başka, fürûatta da bazı ayrılıklar ve farklılıklar vardır. Bunları da şöyle özetlemek mümkündür: Vakıf müessesesi bâtıldır: Bu anlayışa göre Vehhâbiler, girdikleri İslâm beldelerindeki bilhassa Mekke ve Medine'deki, muazzam Osmanlı vakıflarını dağıtmışlar ve yağmalamışlardır. ... Görülüyor ki ortada şirk sayılmayan tenkîd edilmeyen bir dînî hareket kalmamaktadır."
Filibeli Ahmed Hilmi a.g.e. .. sh:275
Kur'ân-ı Kerîm Allah kelâmıdır. Bu sebeple onu okumak ibadettir. Bir Müslüman'ın, okuduğu âyetlerin mânâsını, hiç değilse açıklamalı bir meâlden öğrenmeye gayret etmesi pek münasip olur. Kur'ân-ı Kerîm kendisiyle amel edenlere ve sevap kazanacağına inanarak okuyanlara kıyâmet gününde şefâat edecektir.
Beyhûde Din Tartışmaları
Bugün istisnasız tüm İslam dünyasında bitmek tükenmek bilmeyen din tartışmaları yaşanıyor. Bizi daha iyiye götüren, kaybettiğimiz hikmeti bulduran, hakikate ulaştıran tartışmalardan söz etmiyorum. Pek çok açıdan anlamsız, faydasız, gayesiz, beyhude tartışmalardan söz ediyorum. Bilhassa ilim ve davet insanlarının Müslümanlara bir arpa boyu yol
Reklam
Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Oruç ve Kur'an kıyamette kişiye şefaat edecektir. Oruç gelerek şöyle diyecektir: 'Ya Rabbi, ben onu yemesinden, şehvetinden alıkoydum, beni ona şefaatçi kıl!' Kur'an da gelip şöyle diyecektir: 'Ya Rabbi, ben onu geceleri uykusundan alıkoydum, beni de şefaatçi kıl!' Allah da onlara şefaat hakkı verecektir."
Hz. Adem'e secde etme emri sadece Adem'in şahsını değil, onun şahsında bütün insanlığı kapsamaktadır. Adem yaratılmadan önce bu emrin verildiğini, yaratılınca da meleklerin ona secde ettiğini gösteren başka âyetler de vardır: "Hani bir zamanlar Rabbin meleklere şöyle demişti: 'Ben kuru çamurdan, işlenebilen özlü bir balçıktan insan yaratacağım. Ona en uygun şekli verip içine Kendi ruhumdan üflediğim zaman, onun önünde hemen secdeye kapanın." (Hicr 15/28-29; Sâd 38/71-72). Âdem'e yapılacak secdenin anlamı onu selâmlamak ve kendisine saygı duyduğunu göstermektir. Bunun, Allah'a ibâdet için yapılan secdeyle bir ilgisi yoktur. Resûl-i Ekrem'in haber verdiğine göre mahşerde insanlar güneş tepelerine dikilip de sıkıntı ve kederden iyice bunaldıkları zaman, şefaat etmesi için ilk defa Hz. Adem'e başvurduklarında ona âyette zikredilen özellikleriyle hitap ederek "Ey Adem! Sen insanların babasısın. Seni Allah kudret eliyle yarattı. Sana Kendi ruhundan üfledi. Meleklere sana secde etmelerini emretti, onlar da secde ettiler. Seni Cennet'e yerleştirdi. Rabbine varıp bizim için şefaat et" diyeceklerdir (Buhârî, Enbiya 3, Tefsîr 17/5; Müslim, Îmân 327).
Sayfa 22
Ahkâf Sûresi 6. Âyet
6. Kıyamet sonrası insanlar toplanınca taptıkları şeyler kendilerine düşman olacak ve (onlara yaptıkları) ibadetlerini de inkâr edeceklerdir. [Şefaat etsinler diye kendilerine tapılan varlıkların âhirette, tapanlara karşı alacakları tavır ibret vericidir (ayrıca bk. Yūnus 10/29; Furkān 25/18; Kasas 28/63).]
Sayfa 502Kitabı okudu
Rabbim peygamberimizin şefaatine nail etsin inşallah
Ezan bitince Peygamberimize salat ve selam getirildikten sonra dua okunur اللَّهُمَّ رَبَّ هَذِهِ الدَّعْوَةِ النَّامَةِ وَالصَّلَاةِ القَائِمَةِ اتِ مُحَمَّدًا الوسيلة والفضيلة وَالْعَلَهُ مَقَامًا إلين مَحْمُودًا الَّذِي وَعَدْتَهُ "Allahümme Rabbe hazihi'd-da'veti't-tâmmeti ve's-salāti'l-käimeti ati Muhammeden el-vesilete ve'l-fazilete ve'b'ashu makâmen mahmu- den ellezi va'adteh. " Ey eksiksiz davetin (ezanın) ve kılınmak üzere olan namazın Rabbi olan Allah! Muhammed'e (sas) vesile ve fazileti (cennette yüksek dereceyi) ihsan eyle ve kendisine vaad ettiğin Makam-ı Mahmud'a (en büyük şefaat makamına) onu ulaştır." Peygamber Efendimiz, "Ezan sonunda kim bu duayı okursa kıyamet gününde şefaatim ona helal olur. " buyurmuştur.
Sayfa 142
İslâm âleminde en geniş hadis koleksiyonu olarak kabul edilen, Kenzü'l-Ummal'de şefâat konusuyla ilgili 86 adet hadis kaydedilmiştir. Bu 86 hadisin toplamı, kalbinde iman ve insaf olan herkese bir kanaat verecek mahiyettedir.
Sayfa 135
Resim