Bu kitap, kadınlara “oku” demeden, dolaylı biçimde “okuma” demeyi seçmiş bir metin gibi hissettirdi. Oysa Kur’an’da ilk emir "Oku!"dur ve bu emir ne kadın ne erkek ayrımı gözetir. Fakat kitapta kadın, birey değil, daha çok anne, eş, evin direği gibi kalıplarla tanımlanıyor. Sanki Allah’a yaklaşmak da, topluma fayda sağlamak da kadın için yalnızca evin içindeymiş gibi gösteriliyor.
Kitap boyunca ilim konusu da oldukça sorunlu ele alınmış. Kadının ilimle ilişkisi sanki ancak belli sınırlar içinde meşruymuş gibi aktarılıyor. Oysa İslam tarihinde Hz. Aişe gibi birçok kadın sahabe, ilmin doğrudan öznesidir. Ama bu kitapta kadın, okumaktan çok uzak tutulmuş; sessiz, gölgede kalması gereken biriymiş gibi.
Bir başka problemli yön de kadının “asıl amacı”nın sürekli yuva kurmak ve anne olmak şeklinde sunulması. Elbette annelik kıymetlidir, ama bir kadının tek misyonu buymuş gibi anlatmak, onu sadece doğuran ve büyüten bir varlığa indirgemektir. Oysa bir Müslümanın, cinsiyeti ne olursa olsun, nihai amacı Allah’a yaklaşmak ve ilim yolunda ilerlemektir.
Tesettür meselesine gelince, kitapta çarşaf ve siyah renk neredeyse “olmazsa olmaz” gibi sunuluyor. Bu da bireysel tercihi değil, kalıplaşmış bir anlayışı yansıtıyor. Oysa tesettür; dikkat çekmeyen, hatları belli etmeyen bir örtünme biçimidir, tek bir kalıba indirgenemez.
Sonuç olarak, bu kitap kadınlara yol açmak yerine yol daraltan bir anlatıya sahip. Kadını edilgen, sessiz ve sınırlı bir alana hapseden bu anlayış, ne İslam’ın özüne ne de adaletine yakışıyor.