Bir müslümanın İslâm dışı bir akide karşısında ki tutumu daha başlangıcından itibaren kesin bir şekilde onu İslâm'dan ayırmak olacaktır. Hâkimiyetin Allah'a mahsus olmadığı veya başka bir tabirle ulûhiyet ve rububiyetin Allah'a ait bulunmadığı nizam, düzen ve şeriat karşısında da başlangıcından itibaren tutumu aynı şekildedir. İlk andan itibaren ondan uzaklaşmak ve onu terk etmektir. Bu nizam ve düzenlerle İslâm arasında benzer ve ayrı noktaları araştırıp bulmaya çalışarak bir harekete girişmeksizin yapacağı şey budur Müslümanın... Allah indinde din İslâm dinidir. Dinlerini bölük bölük ayırıp, İslâmı elde etmek için çalışmayanlarla, Resûlullah arasında hiçbir alâka yoktur. Allah indinde din, nizam ve şeriata uyanlarla... Allah'ın nizamından başka nizamlara tabi olanlarla Resûlullah 'ın arasında hiçbir münasebet söz konusu olamaz... 5.cilt
İtaat etmek insânî bir zorunluluktur. Çünkü bütün insanlık, insan eliyle yapılmış düzen ve ideolojilerin hepsini denemiş, umdukları mutluluk ve güzellikleri bulamamıştır. Bilakis uğrunda koştukları ve kaybetmek istemedikleri her güzelliği kaybetmişlerdir. Böylece bireyler rahatını, aileler dirliğini, toplumlar dayanaklarını ve dengelerini, dünya esenlik ve güvenliğini yitirmiştir. İnsanlık, yeni hastalıklara yakalanmadan, kendisiyle şifa bulacağı yeni bir tıbba muhtaçtır. İşte bu yeni tıp; dünya ve ahiret menfaatlerinin bir arada bulunduğu, ruh ve bedenin isteklerine birlikte cevap verildiği, Allah hakkı ile nefsin isteklerinin birarada toplandığı, fert ve toplulukların menfaatlerinin birlikte değerlendirildiği İslâm'dan başka bir şey değildir. Yaratıcı, bu düzen ve sistemi, mahlûkatın menfaatleri için koymuştur. "Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır."
Reklam
İslami nizam güç kullanmaz çünkü basbayağı buna ihtiyaç yoktur. Diğer taraftan, gayri-İslami düzen, halkın süregelen düşmanlık ve muhalefetini hissettiğinden, tek çıkışı şiddete müracaat etmekte bulur. Gayri-İslami düzenin diktatoryaya dönüşmesi bir çeşit kaide, kaçınılmaz bir yazgıdır.
Bir Müslüman tek başına var olamaz. Hayatını bir Müslüman olarak yaşamak ve idame ettirmek istiyorsa bir çevre, cemiyet ve düzen yaratması gerekir. Yani dünyayı değiştirmek zorundadır, aksi hålde kendisi değişime tabi olacaktır. Tarih boyunca hiçbir hakiki İslami hareket yoktur ki aynı zamanda siyasî bir hareket olmasın. Bunun nedeni İslam'ın bir din olmanın yanı sıra bir felsefe, ahlak, düzen, tarz ve bir atmosfer yani tek kelimeyle entegre bir hayat biçimi oluşudur.
Din Ve Kanun
Genel anlamda ifade etmek gerekirse, bir Müslüman tek başına var olamaz. Hayatını bir Müslüman olarak yaşamak ve idame ettirmek istiyorsa bir çevre, cemiyet ve düzen kurması gerekir. Yani dünyayı değiştirmek zorundadır, aksi hâlde kendisi değişime tabi olacaktır. Tarih boyunca hiçbir hakiki İslami hareket yoktur ki aynı zamanda siyasî bir hareket olmasın.
Sayfa 41
Frye, bozkırda devlet dini bulunmadığını, daha çok bir inanç seçiminin söz konusu olduğunu söyler. Bunu açıklamak için de "genellikle kurumsallaşmış dinlerin istemlerine karşı göçebelerin geleneksel ilgisizlikleri" şeklindeki daha önce çokça dillendirilen öneriye sığınır. Göçebelerin ilgisizlikleri gibi bir durumun görüldüğünü sanmıyoruz. Hayli ilgili gözüküyorlar. Burada yanlış gözlemlenen şeyin başka toplumlarda, yerleşiklerde bireysel ve toplumsal hayatı dinin düzenleme çabasına karşılık, bozkırda onun yerini törenin almasıdır. Çok etkin olan ve hayatı sıkıca sarmalayan törenin de din kaynaklı bir hükümler manzumesi olduğu fikrini çok duyabiliriz. Biz törenin sosyoekonomik kaynaklı olarak türediğini ve açık şekilde dünya işlerini düzenlemeyi amaçladığını düşünüyoruz. Dinî hükümler belki törenin yaptırım gücünü artırmak için eklemlenmiştir ama buna bile gerek olmaksızın töre, kendi içinde katı bir yaptırım ve ceza düzenini de geliştirmiştir. Dolayısıyla törenin bireyden topluma, oradan devlet idaresine hükümlerin uzun tecrübelerden sonra yerleştiği ve yaygın kabul gördüğü, aynı zamanda da toplumun neredeyse tamamınca bilindiği laik bir hukuk sistemi olduğunu söylemek aşırı ve zaman ötesi bir tanım olmayacaktır. Laik bir düzen içinde yaşayan insanların öte yandan dinlere yakın ilgi duymaları sonuçta bozkır devletlerinin dünya tarihinde ender görülecek bir dinî hoşgörü geliştirmeleri noktasına taşınmıştır. Sıradan olan şey çok sayıda dinin ve temsilcilerinin bir arada bulunmaları, tahammül edilemeyen şey ise içeride ve ya dışarıda bir dinin mensuplarının diğerlerine baskı uygulaması idi.
Sayfa 182 - Kripto YayınlarıKitabı okudu
Reklam
İslam'ın siyasi bir çözüm sunarak örnek bir toplum düzeni oluşturmasının diğer insanları etkilemesi ve celbetmesi beklenir. Ancak ilk asır boyunca Orta Asyalıların gözlemledikleri şey, Müslümanların kendi içinde siyasi bir düzen ve asayiş oluşturamamış olmalarıydı. Valiler ve komutanlar sürekli birbiriyle ve Şam ile cebelleşiyor, isyan ediyor, birbiri aleyhine dolap çeviriyorlardı. Temimliler ve Ezdliler başı çekmek üzere, Horasan'a yerleştirilen Araplar sürekli isyan hâlindeydi.⁴¹⁵ Diyebiliriz ki Emevîlerin Horasan vilayetinin nüfuz sahası içindeki Araplar arası cidalin toplamı Türkler ve bölgenin yerlileriyle mücadeleden çok daha fazladır ve buradaki Arapların akıttığı Arap kanı belki diğerlerinin akıttığından kat kat fazladır. Böyle bir keşmekeşe şahit olan kimselerin buna sebep olanların dinlerine ilgi duyması beklenemezdi herhâlde, nitekim sonuç da öyle olmuştu.
Sayfa 128 - Kripto YayınlarıKitabı okudu
...bir Müslüman tek başına var olamaz. Hayatını bir Müslüman olarak yaşamak ve idame ettirmek istiyorsa bir çevre , cemiyet ve düzen yaratması gerekir. Yani dünyayı değiştirmek zorundadır,aksi halde kendisi değişime tabi olacaktır. Tarih boyunca hiçbir hakiki İslami hareket yoktur ki aynı zamanda siyasi bir hareket olmasın. Bunun nedeni İslam'ın bir din olmasının yanı sıra bir felsefe, ahlak, düzen,tarz ve bir atmosfer yani tek kelimeyle entegre bir hayat biçimi oluşudur.
Böylece o toplumda herhangi bir yetke, kaynağını Kur'an ve Sünnet'e dayandırmıyorsa, insanlar Kur'an ve Sünnet'in işaret ettiğinin dışında güçlere itaat ediyorlarsa, toplumdaki düzen, düşünce ve davranışların mahreçleri İslâm kaynakları değilse, o toplumda cezayı ve ödülü veren dinin ilkeleri değilse o toplumun bütün bireyleri kendilerini Müslüman kabul etseler bile o toplumun İslâmi bir toplum olduğu, orada milli kültürün yerini İslâm'ın aldığı söylenemez.
Kur'an'da Arka Plan!..
~•~ Nüzul sebeplerini bilmeksizin Kur'an'daki birçok konu tam anlamıyla kavranamaz. Belirli bir konuyu açıklığa kavuşturan sosyal, tarihsel veya diğer şartlar bilinmelidir. Çünkü Kur'an'ın tümü bir anda bütün bir kitap olarak inmemiştir. Allah, daha tebliğ görevinin başında neşretmek ve insanları belirli bir hayat nizamına çağırmak üzere Hz. Muhammed'e (sallallahu aleyhi vesselem) Kur'an'ın bir kopyasını da vermemiştir. Bunun yanısıra Kur'an, ana fikir etrafinda mantıksal bir düzen içinde genişletmekten ibaret olan sıradan edebi bir eser değildir; zaten bu böyle bir eserin üslübuna da uymaz. Kur'an, Allah'ın emri ile Allah'ın Rasûlü tarafından başlatılan İslami hareketin tebliğine uygun olan kendine özgü bir üslup kullanır. Bu nedenle Allah, Kur'an'ı çeşitli safhalarda, İslâmî hareketin gereklerine göre parça parça indirmiştir. ~•~
Sayfa 20
Reklam
Osmanlılar Süleyman'ı "Muhteşem" nitelemesiyle değil de, restore etmeye çalıştıkları şeyin onun iktidarı sırasındaki hukuki düzen olduğunu vurgulamak için, "Kanun koyucu (Kanuni)" adıyla hatırlamışlardır. Bu düzenin temsilcisi olarak özellikle bir şahsiyet öne çıkmaktadır: hukukçu Ebussuud (yak. 1490-1574). Osmanlı ideal hukuk kavramı, özünde çok basittir. İmparatorluk İsla­mi idi ve İslam hukuku, şer) -ya da bugün yaygın kullanımdaki adıyla şe­riat-, hukuki mükemmelliğin tecessümüydü. Sorun şuydu ki, şeriat pek çok açıdan gerçekliğe uygulanamıyordu ve aslında her zaman seküler hu­kuk sistemleriyle birlikte var olmuştu. Bu, geçmişteki ve günümüzdeki di­ğer tüm İslami siyasalar kadar Osmanlı İmparatorluğu için de doğrudur.Bununla birlikte, 17. yüzyılın başlarında ortaya çıktığı görülen ve modern tarihçilerin sıklıkla tekrar ettikleri bir Osmanlı geleneği, I. Süleyman ikti­darında Ebussuud'un seküler hukuku şeriatla uyumlu hale getirdiği ve ne­ticede ideal bir İslami hukuk sistemi yarattığını ileri sürmektedir.
Sayfa 1 - Tarih Vakfı Yurt YayınlarıKitabı okuyor
Tarih boyunca hiçbir hakiki İslami hareket yoktur ki aynı zamanda siyasi bir hareket olmasın. Bunun nedeni İslam'ın bir din olmanın yanı sıra felsefe, ahlak, düzen, tarz ve bir atmosfer yani tek kelimeyle entegre bir hayat biçimi oluşur.
Bugüne kadar Atatürk'e ve eserine hem sağdan, hem de soldan eleştiriler sürekli olarak yapılmıştır. Soldan gelen eleştiriler, Anadolu'da yapılan ihtilalin sonradan sosyalist devrime dönüşmemesi nedeniyle Mustafa Kemali suçlarken, sağdan gelen eleştiriler başlıca ikiye ayrılmıştır: Dinsel çevreler laik düzene karşı çıkarak, İslami düzen istemişler; Türkçü kesim ise Atatürk'ün ulusalcılığını yetersiz bularak dış Türklere ilgisizlik ile devletimizin kurucusunu eleştirmişlerdir. Soldan ve sağdan bu tür eleştiriler bir bakıma doğal karşılanırken şimdilerde bir de liberal batıcı kesimlerin ağır eleştirileri başlamıştır. Atatürk gibi kendi ülkesinin ve döneminin koşullarına uygun gerçekçi bir sentez denemesine kalkışan bir ulusal önderi, antidemokratik ve katı otoriter bir yönetici olarak gören bu kesim, ülkemizde batı tipi bir demokratik rejimin gerçekleşememesinin tek suçlusu olarak gene Mustafa Kemal'i göstermektedirler.
Sayfa 5 - Atatürkçü Düşünce Derneği YayınlarıKitabı okudu
Biz de helaklılardanız belki!..
~•~ “...zulmeden zalim kadar ona karşı tedbirli olmayan mazlumda da suç var. Bebekleri zalimlerin kucağına atanlar, siyasî dirlik ve düzen sağlamayanlar, ümmeti birliksiz, halifesiz bırakanlar, buna ses çıkarmayanlar, İslam’ı bir köşesinden tuttuğu için iyi Müslüman olduğunu düşünenler, eğitimi sadece bir yerde oturup bir kitabı okumaktan ibaret zannedenler, İslam’ın ahlakı olmadan sadece siyasetiyle bir şey yapacağını, cihadı sadece kılıç kuşanmak, tank kullanmak zannedenler de helak olması gerekenler arasında değil mi?” ~•~
560 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.