İslâm’da devlet desteğinden ve bürokratik hizmetlerden mahrum kalan medreseli aydınların durumunda çok köklü sarsıntılara yol açtı. Batılılaşma hareketlerinin başlamasıyla birlikte yavaş yavaş eski imtiyazlı mevkiini kaybeden medrese aydını, modernleşmenin hızlanması ölçüsünde sosyal ve iktisadî bakımdan hep aşağı doğru itilmiştir.
Modern ilmi öğreten aydınların iki zümreye bölünmesi İslâm ülkelerinde Batı’dakinden çok farklı neticelere yol açtı.Batı’da Katolik kilisesi aydın zümre üzerindeki tekelini kaybettiği zaman kendi zümresini koruyacak gücü kaybetmemişti.Kilise her daim zengindi ruhbanın devlet desteğine ihtiyacı yoktu.Kilise bu zenginliği sayesinde, adeta bir devlet gibi olan teşkilâtını bütün müesseseleriyle birlikte devam ettirdi ve bu arada eğitim ve öğretim faaliyetlerindeki eski kudretini de büyük ölçüde muhafaza etti. En azından umumî ilk tahsil onun tekelinde kalmıştı, ilâhiyat öğretimi ise tamamen ona bırakılmıştı.
Sayfa 145Kitabı okudu
Reklam
Yeni devletlerde liberal ekonomiye imkân vermek eski sömürgeci veya himayeci devletin hakimiyetine göz yummak manasına gelir.İktisadi gücü çok zayıf olan bir memleket, serbest rekabetin hakim bulunduğu bir iktisadi sistemi tercih edemez.Kaldı ki liberal ekonomiye karşı takınılan menfî tavır belki iktisadî olmaktan ziyade hissi sebeplere dayanmakta ve bu yüzden etkili olmaktadır.
Sosyalizm yapıcı bir güç değil, eskinin beğenilmeyen şeylerine karşı bir çeşit kavga taşıdır; eşitliğin nerede bulunacağını araştırmaz, eşitsizliğin getirdiği kötülükleri belirtir.
Sosyalizmin eşitlik prensibi her şeyden önce sömürgeci ile sömürge halkı arasındaki bütün psikolojik, sosyal ve hukuki farkları teorik olarak ortadan kaldırıyor.Amaçları sömürgeci devlet ile sömürülen devleti bir çatı halinde tutmaktır.
Esasen kapitalist sistem bir ideoloji değil, bir vakıadır ve insanların vakıalardan sıkılarak teorilere sığındıkları zamanlarda kapitalizm ancak düşman olarak görülebilir.
Reklam
Türkiye sömürgelikten kurtularak yeni istiklâl kazanmış bir ülke değildir, Türkiye’nin bir devlet olarak yeniliği sadece siyasî rejiminin değişmiş olmasından ve bir kısım idareci ve aydınlarının da bu devlet ve milleti birdenbire doğmuş zannetmelerinden ibarettir.
Milliyetçilik bir dış mesele olarak görüldüğü zaman yerli kültürün yabancı kültüre -bütün sosyal müesseseleri de dahil olmak üzere-karşı çıkılması şeklinde cereyan etmektedir;bir iç mesele olduğu zaman ise asıl iş memlekette milli birliğe engel olacak mahiyetteki kültürel, iktisadi ve sosyal farklılaşmaların asgariye indirilmesidir.
Bugünün insanı bugünün problemleri karşısında İslâm’la yüz yüze gelmelidir.
Yeni nesiller bir İslam kültürü ortamında yetişmediler, yetişmeleri için gerekli imkânlar zaten ortadan kaldırılmış bulunuyordu. Onlar İslâm’ı ancak gençlik çağlarında bir tarihi vakıa olarak keşfettiler. Kendilerini o kültürle özdeş görüyorlar, onu yeni Türkiye’nin kültürel hüviyet ve şahsiyet kazanmasında başlıca kaynaklardan biri olarak kullanmak istiyorlar, ama bu kadar istedikleri şeyi kendi benliklerine lâyıkıyla sindirmiş değildirler.
Reklam
Bizde milli kültürün daha çok “geçmişe hasret duymak” veya geçmişi diriltmek, devam ettirmek gibi sosyolojik manada bir “gelenekçilik” halinde kullanıldığı görülmektedir. Milli kültürün daha çok tarih halinde kullanılması bizim o kültüre tamamiyle sahip olmadığımızı, aramızda organik olmaktan ziyade bir duygusal bağ bulunduğunu gösterir.
Neden alim yetiştiremiyoruz? Prof.Dr. Mehmet Akif Koç’un konuşmasından geniş bir özet sunuyoruz: Hicri ilk üç asırda ne zaman ne gerekmişse ulema onu görmüş ihtiyacı karşılama teşebbüsüne girişmişler. Mesela Hicri dördüncü asırda İbn-i Nedim’in fihristiyle karşılaşıyoruz, daha önce yok. Dört asır boyunca bütün alanlarda ilim kaleme alınmış,
Sosyalistlerle İslamcıları birbirine yakın gösteren asıl nokta bunların hemen hemen aynı şeylerden şikayetçi olmalarıdır: İslam ülkelerindeki kalkınma ve yenileşme hareketleri,bu ülkelerde temelli bir güçlenme yaratamadığı gibi, onları Batılı sanayi ülkelerine dünkünden daha az bağlı kılmış da değildir.
İslam dünyası modernleşme ile batılılaşma arasında kesin bir ayrım yapılmayışının ortaya çıkardığı sıkıntılardan şikayetçidir.
İslâm dünyasında petrol zenginliği olmasa,İslâm ülkelerinde olup bitenler büyük sanayi ülkelerini fazla ilgilendirmezdi.Ancak bu zenginliğin tehlikeli sayılabilecek bir ideolojinin emrinde kullanılması ihtimali hem Batı dünyasını,hem komünist bloku ciddi şekilde düşündürmektedir.
223 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.