Hiçbir zaman Batı'daki aydını yetiştiren tipte Batılı eğitim görmedik, Doğulu eğitimimiz de Doğulu gibi değil; İbrancasız Arapça ile İslam araştırmaları yapıyoruz, 9. ve 10.asırların İsmail Buharî, Şehristanî; 12. ve 13.asırların Reşidüddin gibi Müslüman bilginleri aksine, çağımızın İslamiyet'le uğraşanları, ne Yunanca ne de İbranca biliyor.
Sayfa 12 - Timaş Yayınları, 22.BaskıKitabı okuyor
İslâm'la ilgili hiçbir şey bilmemek; ama hiçbir şey. İslâmiyet'le ilgili hiçbir fikrim yok benim o dönemde; çok insanın yok. Gelişme çağında verilmiyor bize bu kültür, yok sayılıyor. Geleneksel ahlâk, geleneksel kavramlar, geleneksel değerler, sadece öğretilmemekle kalınmıyor, yok sayılıyor. Üzerine sünger çekiliyor. Geriye ne kalıyor peki? Tedavülde olan Marksizm'in kendine has kavramları, tarifleri ve adalet anlayışı... Ne varsa onu benimsiyorsunuz. Malzeme bu.
Reklam
1957'de Eyüp Sultan'da yaptığı ünlü konuşmada, İslami bir dille sosyalizm propagandası yapmıştır; Hz. Muhammed'in son peygamber olması, insanla­rın kanunlarını artık kendileri yapacakları anlamı­na geliyordur onun tefsirinde. İslamiyet gibi, eski Türk topluluklarında eşitlikçi askeri örgütlenme evresinde de, bir ilkel komünizm cevheri görür.
Ve meşhur Gustave Le Bon'un "La civilisation des Arebes" isimli eserinden: — "İslâmiyet, saf ve hâlis Vahdaniyeti dünyaya tebliğ etmiş bir din olmak şerefini iddia etmekte haklıdır. İslâm'ın o muazzam sadeliği işte bu saf Vahdaniyetten doğmuştur ve onun kuvvet ve kudreti de işte bu sadelikte aranmalıdır." Aynı eserden: — "Kur'ân’ın yeryüzüne harikulade bir süratle yayılmış olması, onun neşrettiği dine düşman olan müverrihleri daima hayretler içinde bırakmıştır!" Aynı eserden: — "İnsanlara zorla kabul ettirilmiş olmaktan tamamiyle uzak olan Kur'ân, ancak inanç ve kanaatle yeryüzüne yayılmıştır. Meselâ Türklerle Moğollar gibi sonradan Arapları mağlup etmiş olan milletlerin Kur'ân'a imân etmiş olmalarının ancak inanç ve kanaat neticesi olduğu gün gibi açıktır. Arapların hakikatte şöyle bir geçivermiş olmaktan başka birşey yapmamış oldukları Hindistan'da Kuran öyle yayılmıştır ki, bugün oradaki müminlerin sayısı 50 milyonu (1884 tarihi itibariyle) geçmiştir. Kur'ân'ın Çin'de yayılması da ondan daha az değildir."
İslâmiyet karşısında hiçbir nizâm galebe çalamaz ve insanlığı ancak İslâmiyet bugünkü buhrandan çıkarır!
Reklam
Îman ve Küfür
Demek iman, bir manevî tûba-i cennet çekirdeğini taşıyor. Küfür ise manevî bir zakkum-u cehennem tohumunu saklıyor. Demek selâmet ve emniyet, yalnız İslâmiyet'te ve imandadır. Öyle ise biz daima اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ عَلٰى دٖينِ الْاِسْلَامِ وَ كَمَالِ الْاٖيمَانِ demeliyiz.
Hattâ, bir sâlih âlim, fikr-i siyasîsine muhalif bir büyük sâlih âlimi tekfir derecesinde gıybet ettiği; ve İslâmiyet aleyhinde bir zındığı, onun fikrine uygun ve taraftar olduğu için hararetle senâ ettiğini gördüm. Ve şeytandan kaçar gibi, otuz beş seneden beri siyaseti terkettim.
...Atatürk daima ısrarla belirtmiştir ki, tam manasıyla bir Batılı millet olmak Türk milletinin benliğini kaybetmesi değil, o benliği bütün temel değerleriyle ortaya çıkarması ve sonsuz bir gelişme yoluna koyması demektir. Buna göre Batılı millet olmak, rasyonel düşünmek ve hareket etmek, ilim zihniyeti sayesinde sonsuz bir yaratma ve yenileşme
Nurlarla şiddetli alâkası bulunan birkaç has kardeşimizin nazarını, fikrini başka tarafa çevirmek veya zevkli ve ruhanî bir meşrep ile meşgul edip hizmet-i imaniyeye karşı zayıflaştırmak için bazı şahıslar ispirtizma denilen ölülerle muhabere namı altında cinnîlerle muhabere etmek gibi hattâ bazı büyük evliyalarla, hattâ peygamberlerle güya bir nevi konuşmak gibi eski zamanda kâhinlik denilen, şimdi de medyumluk namı verilen bu mesele ile bazı kardeşlerimizi meşgul ediyorlar. Halbuki bu mesele, felsefeden ve ecnebiden geldiği için ehl-i imana çok zararları olabilir ve çok sû-i istimalata menşe olmakla beraber içinde bir doğru olsa on yalan karışıyor. Çünkü doğruyu ve yalanı tefrik edecek bir mihenk, bir mikyas olmadığından ervah-ı habîse ve şeytana yardım eden cinnîlerin bu vesile ile hem onun ile meşgul olanın kalbine ve hem de İslâmiyet'e zarar vermek ihtimali var. Çünkü maneviyat namına hakaik-i İslâmiyeye ve akide-i umumiyeye muhalif ihbarat oluyor. Ervah-ı habîse iken kendilerini, ervah-ı tayyibe zannettirip belki kendilerine bazı büyük veliler namını verip İslâmiyet'in esasatına muhalif sözlerle zarar vermeye çalışabilirler. Hakikati tağyir edip safdilleri tam aldatabilirler. Emirdağ2[Y] - 154
Reklam
Bu asırda din ve İslâmiyet düşmanları, evvelâ imanın esaslarını zayıflatmak ve yıkmak plânını, programlarının birinci maddesine koymuşlardır. Hususan bu yirmibeş sene içinde, tarihte görülmemiş bir halde münafıkane ve çeşit çeşit maskeler altında imanın erkânına yapılan sû'-i kasdlar pek dehşetli olmuştur, çok yıkıcı şekiller tatbik edilmiştir. Halbuki imanın rükünlerinden birisinde hasıl olacak bir şübhe veya inkâr, dinin teferruatında yapılan lâkaydlıktan pek çok defa daha felâketli ve zararlıdır. Bunun içindir ki; şimdi en mühim iş, taklidî imanı tahkikî imana çevirerek imanı kuvvetlendirmektir, imanı takviye etmektir, imanı kurtarmaktır. Herşeyden ziyade imanın esasatıyla meşgul olmak kat'î bir zaruret ve mübrem bir ihtiyaç, hattâ mecburiyet haline gelmiştir. Bu, Türkiye'de böyle olduğu gibi; umum İslâm dünyasında da böyledir. Sözler - 749
... bugünkü İslamiyet, Araplar, özellikle milliyetçi Araplar tarafından sadece bir din olarak değil, dili, gelenekleri ve tarihteki parlak medeniyeti ile daha ziyade bir millî Arap kültürü olarak benimsenmektedir. Fakat Türk milleti için İslamiyet bugün yalnız ve yalnız bir dindir. Araplardan ayrı bir kültür geleneği olan Türk milleti içinde, hâlâ İslam dini ile Araplığı ayıramayanlara, şalvarı ve hurmayı dinin icabatından sayanlara rastlayabiliyoruz. Bunlar, Abdünnâsır'ın İslam bayrağı altında yaptığı koyu Arap milliyetçiliğine hizmet ettiklerinin farkında değillerdir. Bize göre, Türk toplumu içinde millî terbiye yayıldığı ve herkeste millî benlik ve şuur tam manasıyla geliştiği zaman, İslamiyet hakiki hüviyeti ile kalacak ve bir kültür meselesi teşkil etmeyecektir.
İslam’ın ilk dönemini, yani Peygamber ve dört halife zamanını, sosyalizm olarak nitelendiren ilk kişi, N. A. Smirnov'un yazdığına göre Alman Doğu bilimcisi Hubert Grimme'dir (1864-1942). Hubert Grimme, 1892 tarihli, "Muhammed'in Hayatı" isimli kitabında; islâmiyet'in, sosyal bozuklukları düzeltmeye, zenginlerle fakirler arasındaki farklılıkları gidermeye çalıştığını ve Hz. Muhammed'in insanları sosyalizme çağırdığını iddia ediyordu.
Sayfa 20
İslamiyet için tam anlamıyla bir şey yapamamanın derdine düştüm kaç zamandır. Halid gibi komutanların, Ömer gibi adeletle yönetenlerin, Musab gibi öğretmenlerin, Abdullah ibni mektum gibi aşkla öğrenmek isteyenlerin eksikliğinin çokça kendini gösterdiği çağdayız. Hayatın bana ben Musab olmayacaksam, Abdullah, Ömer, Ebubekir olmayacaksam ne için
Size, hem dünya azabından, hem âhiret azabından kurtaracak bir hakikati beyan etmek, kalbime ihtar edildi. O da şudur: Mesela Birisi birinin kardeşini veya bir akrabasını öldürmüş. Bir dakika intikam lezzetiyle bir katl, milyonlar dakika hem kalbi sıkıntı, hem hapis azabını çektirir ve maktulün akrabası dahi intikam endişesiyle ve karşısında düşmanını düşünmesiyle, hayatının lezzetini ve ömrünün zevkini kaçırır. Hem korku, hem hiddet azabını çekiyor. Bunun tek bir çaresi var. O da Kur'an'ın emrettiği ve hak ve hakikat ve maslahat ve insaniyet ve İslâmiyet iktiza ve teşvik ettikleri olan barışmak ve musalâha etmektir. Evet, hakikat ve maslahat sulhtur. Çünki: Ecel birdir, değişmez. O maktul, herhalde ecel geldiğinden daha ziyade kalmıyacaktı. O katil ise. o Kază-i İlâhiyyeye vasıta olmuş. Eğer barışmak olmazsa, iki taraf da daima korku ve intikam azabını çekerler. Onun içindir ki: Üç günden fazla bir mü'min diğer bir mü'mine küsmemek İslâmiyet emrediyor. Eğer o kati, bir adavetten ve bir kinli garazdan gelmemişse ve bir münafık o fitneye vesile olmuş ise; çabuk harışmak elzemdir. Yoksa, o cüzi musi bet böyük olur, devam eder. Eğer barışsalar ve öldüren tevbe etse ve maktule her vakit dua etse, o halde her iki taraf çok kazanırlar ve kardeş gibi olurlar. Bir gitmiş kardeşe bedel, birkaç dindar kardeşleri kazanır.
Sayfa 138
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.