Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
“Ülkenin ortasında bulunan küçük şehir Lódź kısa sürede, modern bir fabrika şehri görünümünde büyük bir tekstil sanayi merkezi, bir başka deyişle ‘Polonya’nın Manchester’ı haline geldi […] Burada, yıllık 15 milyon adet üretimi ve 7000 işçisiyle Scheibler fabrikası bir dizi dev işletme arasında ilk sırada bulunuyor.
80'lerde Yugoslavya
1947'den 1980'e GSMH'sı yedi katına çıkan yılda ortalama % 5 büyüyen, 1947'de tarımsal üretimin yarısı düzeyindeki sanayi üretiminin GSMH'daki payını %50'ye getiren "özyönetimli sosyalist pazar ekonomisi modeli, 1980 lerde işlerliğini her geçen yıl biraz daha yitirmeye başladı. İktisadi bunalımla birlikte kabaran işletme egoizmi, kendi bütçelerinin ve ekonomilerinin derdine düşen cumhuriyetlerin "milli" egoizmiyle hızla özdeşleşmeye başladı. "Irka değil yurttaşla rının iradesine dayalı ulusal devlet" te yahut "siyasi ulus'ta temellenen "milli çıkar" anlayışının yerini; 80'lerde giderek netleşen bir biçimde etnik anlamda "milli" çıkar anlayışı ve milliyetçilik alacaktı.
Sayfa 100 - İletişim
Reklam
Kolektif kurtuluş filan yok abi, biz diye bir şey yok, gemisini yürüten kaptan... Ötekiler kazansa ne değişecekti? Değişse kaç günlüğüne değişecekti? Politika dediğin kendi çıkarının peşinde koşanın maskesi... Hayvanlığımızı inkâr ettiğimiz için, hayvani isteklerimizi örtmek için icat etmek zorunda kaldığımız bir maske. İsterse azınlığın, ezilenin haklarını savunsun..." Hasan'ın itirazı netti: "Yok eşeğin siki!" Sonra, rakibini kıstırdığından emin bir satranç oyuncusu sükûnetiyle, "Niye siyaset okudun oğlum sen?" diye sordu, "İşletme filan okusaydın bu kadar bireyciysen." Alper umursamadı: "Valla abi ben hiç oynamıyorum, samimiyim... Ben müziğimi, basketimi, seksimi, bilgisayar oyunumu, çizgi romanımı, içkimi... Keyfimi ya keyfimi kovalarım. Bir kere geldim şu dünyaya, kimseye zarar vermeden, elimden geliyorsa yardımı da esirgemeden kendi hazzımı maksimize etmekten başka derdim yok. Benim kurtuluşum sevmediklerimden uzakta dev ekranda yurosıport izlemek... 'Halkım için,' diyen herkesten de kaçarım... Kimsenin bir şeyi değilim ben, kimse de benim bir şeyim değil. Keyfederek yaşarım, ölürüm biter gider..."
Sayfa 18 - Giriş, Hayalin turkuaz denizlerindeKitabı okudu
1786’da İngiltere’yle yapılan “serbest ticaret” antlaşmasının yol açtığı işsizlik daha da artarak Paris’te, Lyon’un tekstil merkezlerinde ve kuzeyde korkunç boyutlara ulaştı. Köy ve kentlerdeki ücretliler ve yoksul tüketiciler, yiyecek fiyatlarının hızla artması yüzünden günlük gıda harcamaları için olanaklarının çok ötesinde pay ayırmak zorunda kaldılar. Tüm bu gelişmeler sonucunda köylüler, zanaatkârlar ve küçük işletme sâhipleri hükûmete, büyük arazi sâhiplerine, tüccarlara ve spekülatörlere karşı ortak bir düşmanlık duygusu içinde birleştiler. Bu sınıfların devrime katılma nedeni “zenginlikten” çok yaşadıkları yoksunluk ve zorluklardı.
Sayfa 19 - PdfKitabı okuyor
İslâm'da mülkiyet, üretim, dağıtım ve tüketim ile ilgili özel hükümler vardır ve bunlar bir ekonomik nizâmın temel taşlarını oluşturmaktadır. Hırsızlık, rüşvet, sömürü, hîle, haksızlık... gibi yollardan elde edilmiş bir haram kazancı ne zekât temizleyebilir, ne de fâizsiz işletme!
Daha kaç şekilde aşık olabilirim bilmiyorum....
(Normalde Viking gibi huysuz biridir ama regl dönemlerinde kadın çalışanlarına aylık bakım paketi ve ıslak kek getiren bir patrondur.) "Burada ne halt ediyorsun? Regl gecesindeyiz?" Barı bakışlarımla tararken "Buranın sahibi benim" diye hatırlattım. "Evet, öylesin. Ayrıca vardiyada mensturasyon döneminde olan üç kadın varken buraya gelmeyecek kadar akıllı bir adamsın." "Naomi nerese?" diye sordum. "Bugün benimle bu ses tonuyla konuşma, Knoxy. Yoksa suratını dağıtırım." Sesimde bir sorun yoktu ama bunu özellikle belirtmemem gerektiğini biliyordum. "Size ıslak kek getirdim." "Mutfakta ağlamamız için bize kek getiriyorsun." Haklıydı,işletme müdürüm sakladığım sırrı biliyordu. Gözyaşyalı benim kriptonitimdi. Bir kadının ağlamasına dayanamazdım. Kendimi çaresiz, aciz ve sinirli hisssetmeme neden oluyordu.
Sayfa 288 - Knox-Fi.Kitabı okudu
Reklam
Serhat ve ben, ilkokulda, ortaokulda ve lisede olduğu gibi üniversitede de sınıf arkadaşıydık. Ikimizin ailesi de işletme okumamızı istiyordu, böylece zamanı geldiğinde şirketie ilgili işlere daha rahat uyum sağlayabilecektik.Ben o zamanlar bile küçük çizimler yapıyordum ama babam tasarımla ilgili bir şey okumama öyle şiddetle karşı çikmıştı ki, sonuçta ikimiz de işletme okumuştuk.Ne modelliği, diye ağlamak istiyordum yüzüne. Amfideki sıralarda yan yana oturmadık mı?
İyi yöneticiler sünger gibidir, durmadan yeni öğrendiklerini emerler. Konu sadece dünyanın ve iş yerinin hızlı değişmesi değildir, öğrenme insanların gelişip büyümeleri için de önemlidir.
— Çar kendi sınırlarında bir demokrasi kurulmasını istemiyor, Parlamento lafını duyunca öfkeden tir tir titremeye başlıyor. — Ama İngilizler için aynı şey söylenemez herhalde! — Hayır. Ama İranlılar kendi kendilerini yönetmeyi başarıp rüştlerini ispat ederlerse, bu durum Hintlilerin gözünü açabilir! O zaman da İngiltere'ye tasını tarağını toplamak düşer. Bir de petrol sorunu var tabii. 1901'de bir İngiliz vatandaşı, Knox d'Arcy yirmi bin sterlin karşılığında tüm İran Şahlığı'nın petrolünü işletme imtiyazını aldı. Bugüne dek petrol üretimi çok fazla değildi, ama birkaç hafta önce Bahtiyarî aşiretlerinin bölgesinde muazzam petrol yatakları bulundu, mutlaka duymuşsunuzdur bu haberi. Bu yataklar ülke için çok önemli bir gelir kaynağı olabilir. Ben de meclisten, Londra ile yapılmış anlaşmanın daha adil koşullar sağlayabilmemiz için gözden geçirilmesini istedim; mebusların çoğunluğu bu görüşümü onayladı. O günden sonra İngiltere sefiri beni bir daha evine davet etmedi.
Sayfa 252 - Yapı Kredi Yayınları, 65. Baskı. Çev: Ali BerktayKitabı okudu
Yabancılara verilen ilk ayrıcalık I. Bayezit’in oğulları Musa ve Süleyman Çelebi’lerin Venediklilere bazı ticaret işlerinde ‘özel’ yetki tanımalarıyla ortaya çıkar. Bu ayrıcalıkları (imtiyaz) II. Murat’ın Cenevizlilere, Fatih Sultan Mehmet’in de azınlıklara ‘dinsel’ ve Venedik; İtalyan, Cenevizliler ile Rodos şövalyelerine de ticaret yapma, tuzları işletme yetkileri vermesi izler.
İlk ayrıcalık
Reklam
Balta Limanı Antlaşmasının dezavantajları:
Antlaşmanın bir acayipliği de yabancı tüccar, %3 gümrük öderken, yerli tüccar %12 gümrük ödeyecekti. Böylece İngiliz ve diğer ülke tüccarları, Osmanlı tüccarlarına karşı imtiyazlı bir du­ruma geçiyordu. Yine bu antlaşma ile Osmanlı ülkesi ucuz mallar cenneti haline gelirken, üretemediğini tüketen bir toplum haline geldi. İthal rekabetine dayanamayan on binlerce küçük işletme iflas et­ti. En verimli alanlar yabancı sermayenin eline geçti. Bu duru­ mun Osmanlı ekonomisine yansıması uzun sürmedi. 1814 yılın­ da bir sterlin 23 kuruş iken, 1839'da 104 kuruş oldu. Avusturya başbakanı, "İşte Osmanlı şimdi bitti" derken, Osmanlı'ya büyük bir darbenin vurulduğunu daha işin başında söylemekten kendi­ne alamamıştı.
James Goldsmith
“Önünüzden geçip gitmekte olan çoğunluğu görüyorsanız, çok geç demektir.”
Parlak bir yönetici insanları kısıtlamak yerine onları “yapabilirsin” yaklaşımıyla yetkilendirir.
Güvenin kazanılması yılları alır ancak kaybedilmesi için saniyeler yeterlidir.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.