Değerli eğitimci, siyasetçi, yazar Mustafa Gazalcı’nın kaleminden, içeriğiyle okurunu geçmişe taşıyan “Yolumuzu Aydınlatanlar – Cumhuriyet’in 10 Eğitim Yıldızı” adlı kitaptan söz edeceğim sizlere… Cumhuriyet Devrimi’nin büyük ülküsü “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” kuşaklar yetiştirme atılımının özverili, çalışkan yıldızları; Mustafa Necati,
Yurdumuzda aydınlığa karşı güçlü bir direnme vardır. Bunlar, ortaya Atatürk gibi güçlü adamlar çıkınca sinsi sinsi yatıp uyur görünse de, buldukları ilk fırsatta başlarını deliklerinden çıkarırlar. Anlattım: Halkevleri'ni, Halkodaları'nı öyle kolayca kapatıverdiler! Hele Köy Enstitüleri'ni... Rahmetli İsmail Hakkı Tonguç'u düşünüyorum. O büyük adama kan kusturdular.
Sayfa 92 - Literatür Yayınları, 3. Basım, Nisan 2010.Kitabı okudu
Yurdumuzda aydınlığa karşı güçlü bir direnme vardır.
Bunlar, ortaya Atatürk gibi güçlü adamlar çıkıca sinsi sinsi
yatıp uyur görünse de, bulduklar ilk fırsatta başlarını deliklerinden çıkarırlar. Anlattım: Halkevlerini, Halk Odalarını öyle kolayca kapatıverdiler! Hele Köy Enstitüleri'ni... Rahmetli ismail Hakki Tonguç'u düşünüyorum. O büyük adama kan kusturdular.
"Şimdi pek zayıf bir kömür parçasını ıslak, nemli samanın üstüne koyarak yakmaya uğraştığımı anlıyor, ateşin tutuşmadığını görüyorum. Fakat bir rüzgarın esmeye başladığını seziyorum. Bu rüzgar kömürün üstüne doğru esmeye başlayınca ıslak samanı yavaş yavaş kurutacak, kömürü tutuşturup ateşi harekete geçirecektir."
"Çocukların yaşayabilecekleri yeni bir dünya kuralım. O zaman tekrar onlarla birlikte öğrenmek imkanlarına kavuşuruz; zaten bütün hayat bitip tükenmek bilmeyen bir okuldur. Bütün zorluklarla, felce uğratıcı kavgalara rağmen şu inanç sayesinde ürkekliği, yorgunluğu yenebiliriz: Hayata onu severek saygıyla bağlanmak."
"Vatan ve millet kitaplardan okumakla sevilmez. Münevver olarak Anadolu'ya gideceksin, köylerde kalacaksın, onlarla birlikte çalışacaksın, bu toprak o zaman bize vatan olur."
İnsan, sadece halkçıyım, devletçiyim, milliyetçiyim, devrimciyim, laikim demekle bu sıfatları kazanmış olmaz. Bunu işle, hareketle, eser yaratmak suretiyle göstermek, ispat etmek gerekir.
-İsmail Hakkı Tonguç-
Ve bu gelecek karartıldı. Belki de kuranlar eliyle.
Köy enstitülerinin kuruluşu öyle bir coşkuluydu ki... Sanki Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç, Anadolu’da işlenmemiş bir altın madeni bulmuşlardı. Gerçekten de Atatürk’ten sonra böylesine bir coşku bu ülkede görülmemişti. Tonguç, “Altı yüzyıl sustunuz. Artık susmayın, konuşun, her konuda fikir üretin!” demiş. Maalesef ülkem izin en büyük kayıplarından biri, bunların yıkılması, yok edilmesidir.
Yurdumuzda aydınlığa karşı güçlü bir direnme vardır. Bunlar, ortaya Atatürk gibi güçlü adamlar çıkınca sinsi sinsi yatıp uyur görünse de, buldukları ilk fırsatta başlarını deliklerinden çıkarırlar. Anlattım: Halkevleri' ni, Halkodaları' nı öyle kolayca kapatıverdiler! Hele Köy Enstitüleri'ni... Rahmetli İsmail Hakkı Tonguç'u düşünüyorum. O büyük adama kan kusturdular.
21 Temmuz 1946'da yapılan seçimlerden sonra kurulan Recep Peker hükümetinde Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel'e kabinede yer verilmemiş, yerine Reşat Şemsettin Sirer atanmıştı. Bu tarihten sonra köy enstitüleri için kötü günler başlıyor demekti... Yüksek Köy Enstitüsü kapatılırken, İsmail Hakkı Tonguç ve M. Rauf İnan başta olmak üzere köy enstitülerinin yüksek düzeydeki yöneticileri birer birer görevlerinden alınıp sürgüne gönderiliyorlardı... Köy enstitülerinde uygulanan "iş içinde eğitim" uygulamasına son veriliyor, klasik okullarda uygulanan dört duvar arasında yapılan eğitim sistemine dönülüyordu.
Yani 1946 seçimlerinden sonra, "demokrasiye geçiyoruz" savıyla aslında ülkemizi yönetenler yön değiştirmiş; böylece başta Amerika olmak üzere Batılı ülkelerin yörüngesine girmiş oluyorlardı...
Orda bir köy var uzakta,
O köy bizim köyümüzdür.
Gezmesek de, tozmasak da,
O köy bizim köyümüzdür.
İlkokuldayken ne heyecanla söyletirdi öğretmenimiz bize bu şiiri. Boğazımız patlarcasına, avazımız çıktığı kadar, haykırarak söylerdik.Köy Enstitüleriyle tanıştıkça, onların dünyasına ayak bastıkça, ne kadar da anlam buldu benim için bu dizeler.
Varlığıyla onur duyduğumuz Profesör Aziz Sancar'ın yakasında Atatürk rozeti vardı, kravatı ise Osmanlı tuğrası motifliydi.
Bu sentezi Atatürkçülere laf sokma fırsatı olarak gören bazı dangozlar, "Cehape zihniyeti karşı çıkıyor ama, bak gördünüz mü, insan hem Atatürk'le hem Osmanlı'yla gurur duyabiliyor" dediler.
E