Zorluk şurada ki gerilim hep dorukta. Konuşma sesine hakim olamadım daha. Ama gene de cevher duruyor sanıyorum; onu yonta yonta yol alacağım, azimle, sonra yazdıklarımı yeniden gözden geçireceğim, çoğunu yüksek sesle okuyarak şiir gibi.
Şimdi benim buzdan bir döşekte
Üç büklüm olmuş zavallı sevdam,
Üşüyorsa ölesiye yalnızlıktan;
Bil ki senin hep böyle güvensiz,
Yaşamdan korkar oluşundan.
İşte bunun için sevmiyorum seni.
Şimdi benim bir han avlusunda
Hiç bitmeyecek umutsuz kavgam,
Soluyorsa başı önde yorgunluktan;
Bil ki senin hep böyle umarsız,
Yarını göze alamayışından.
İşte bunun için sevmiycem seni
(Belki bi gün içime sinerek söylerim o son mısraları…)
Sevginin yalnızca bir duygu olmadığını, bilgi de gerektirdiğini kendimden biliyorum. Sevgi savurganlığım yüzünden habire su vererek çürüttüğüm kaktüsler hâlâ aklımda. Bir dostum ‘iyi ki akvaryumda balık beslemiyorsun’ demişti.
Aramızda ceylanımsı bir sıçrama
Çalkalanır sonsuzca.
Şöyle irice
Bir kelime bul
Ok atsın döş kemiğime
Öfkemi iyi belesin öfken
Aşk duraksar ve yara alır…
Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
Taşınacak suyu göster, kırılacak odunu
Kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
Bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
Tütmesi gereken ocak nerde?
Sen say ki
Ben hiç ağlamadım
Hiç ateşe tutmadım yüreğimi
Geceleri, koynuma almadım ihaneti
Ve say ki
Bütün şiirler gözlerini
Bütün şarkılar saçlarını söylemedi
Hele nihavent
Mantığı öldüreceksin
Bir sabah
Bir ferman kaleme alarak
tarihi yıkmalıydık
ırkları ve suçları yakmalıydık
Kalbi alışverişten almalıydık
kırk yaşlarındaki bir adamın konusuna bakmalıydık
Aşkımla boyun boyuna bir ejdarhayım
Şehirde sen benim en çok sakladığım
İçine girip korktuğum
Çamlarını yıkamadığım karanlığını bozamadığım
Sen benim durup durup saplandığım