Mustafa

SUSKUN (Bilmezler Nasıl Aradık Birbirimizi)
Rüya, bütün çektigimiz. Rüya kahrım, rüya zindan. Nasıl da yılları buldu, Bir mısra boyu maceram... Bilmezler nasıl aradık birbirimizi, Bilmezler nasıl sevdik, İki yitik hasret, İki parça can. Çatladı yüreği çakmaktaşının, Ağıyor gök kuşaklarının serinliğinde Çağlardır boğulmuş bir su... Ağıyor yeşil.
Reklam
Şimdi
Ş imdi de uçup geçti ak kelebek kurumuş ağacımın yanından kırık dökük
Yanma
ve elbet gözlerim sularımdan çekilince ürkek bir ceylanla anlaşırım yüzünün çok yakını olan bir limana dilinin ve ağzının verdiği baş dönmesine bahçeni tutan tavşanlara sığınırım kanımdan geçilmiyor moraran ağzım

Reader Follow Recommendations

See All
Sustum...
Sustu. Konuşmak gereksizdi. Bundan sonra kimseye ondan söz etmeyecekti. Biliyordu; anlamazlardı.
Reklam
Müthiş!
Gelgelelim, Beter, bize kısmetmiş. Ölüm, böyle altı okka koymaz adama, Susmak ve beklemek, müthiş
Hani!
Hani o iki kişilik dünyalar bizimdi Hani sen iyiydin Halden anlardın Hani sen git demiyecektin bana Ve ben herşeye rağmen gelecektim İçimde bir umut Ellerimde olgun meyvalar Dünya nimetleri Gözlerimde yanıp yanıp sönen bir pırıltı Ama ne sen gel dedin Ne de ben gelebildim herşeye rağmen Aşkımız ayrılıklarla başladı
18 Ağustos 1921
Yalnızca benden daha çok acı çekenlerin düşüncesi avutabiliyor beni; bu da bencilliğin abartılmış bir biçimi olacak.
Yazarın yazma süreci ve sancısı
İleriye dönük bir not olarak, yeni bir kitaba başlarken öylesine tatlı tatlı fokurdayan yaratıcı gücün bir süre sonra yatıştığını, İnsanın daha düzenli yol aldığını anmak gerek. Kuşkular sızıyor içeri. Sonra insana bir katlanış geliyor. Pes etmeme kararlılığı ve bir biçimin ortaya çıkmakta olduğu hissi insanı her şeyden çok bağlıyor çalışmaya. Biraz kaygılıyım. Bu kafamdakini nasıl dökecem kağıda? İnsan işe koyuldu an yürümekte olan biri gibi önünde uzanıp giden bütün bir yol görüyor. Bu kitapta yazmaktan tat almayacağım hiçbir şey yazmak istemiyorum. Gene de yazmak her zaman zor.
V. Woolf’tan bir bahar betimlemesi
Baharı anlatmak istiyorum; bir iki not - bu yıl insanın ağaçlardaki yaprakları hemen hemen hiç farketmediği, çünkü bütün yıl hiç bir zaman tamamıyla gözden kaybolmamış gibi oldukları- kestane ağaçlarının hiçbir zaman o demir siyahlığına bürünmediklerini- hep yumuşak ve elle boyanmış gibi kaldıklarını, hayatımda daha önce hiç gördüğümü hatırlamadığım biçimde.
Reklam
37 yaşında iken V. Woolf’un 50 yaşında ki kendine seslenişi.
Eğer Virginia Woolf 50 yaşında oturup bu defterden anılarını yazmaya kalksa da doğru dürüst tek bir cümle kuramasa, onu ancak avutabilirim ve ona şöminenin varlığını hatırlatırım, orada benim iznimle bu sayfaları yakabilir, kara gözlü birer zar haline getirebilir. Ona hazırladığım bu görev için nasıl da gıpta ediyorum kendisine! Bundan daha fazla hoşuma gidecek bir şey olamaz.
1919-2
Gene de yazdıklarım en hızlı daktilo yazısından bile daha hızla yazılmamış olsalardı, eğer durup düşünmüş olsaydım, hiç yazılamazlardı; bu metodun iyi yanı kazara bir sürü başıboş konuyu da süpürüp toplayıvermesi, tereddüt etsem yazmam bunları, oysa bunlar tozun içindeki elmaslar gibiler.
1919- 1
Gene de bu günce yazmanın yazma sayılmayacağını söyleyeyim, çünkü demin geçen yıla ilişkin yazdıklarımı okudum da öyle hızlı hızlı, gelişigüzel, dörtnala gidişim dikkatimi çekti, hatta bazen neredeyse tahammül edilmez bir biçimde hoplaya hoplaya yol alıyorum paket taşlarının üzerinden.
Şimdi kimsecikler varmaz yanıma Mü’minde yoksunum tek ve tenhayım Rüzgarlar silemez gözyaşlarımı Çöllerde kayıp bir yetim vâhayım Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde Götür müslümana selam diyordu Dayanamıyorum bu ayrılığa Kucaklasın beni İslâm diyordu
Resim