“Gaza meydanındayız. Elinde kılıcı olan bir adam. Kafirle savaşıyor. Bakıyor ki akşam namazı yaklaşıyor, güneş batacak. İkindi namazı kaçmasın diye izin alıyor düşmanından, kafirden. İzni alıyor, ibadetini yapıyor, geri geliyor, bu sefer kafir ondan izin istiyor, o da gidecek putuna tapacak. Putuna taparken, zâtın aklına düşmanı kolayca öldürülebilmesi geliyor. Tam gidiyor, kılıcıyla kafasına vuracak, aklına İsra Suresi 34. ayet geliyor. “Verdiğin sözde dur, şüphe yok ki verdiğin sözün sorumluluğu vardır.” Gözleri doluyor, Kafir o sırada dönüyor, “Neden bu şekildesin ve neden gözlerin dolu?” “Seni öldürmek istiyordum, ama beni senin yüzünden azarladılar.” ve ayeti söyliyor. Düşmanın yani kafirin o an da aklına geliyor. Düşmanı için dostunu azarlayan böyle bir Allaha karşı çıkmak ve ona karşı savaşmak namertliktir, işte o düşmanı şehadete götüren zât:
Abdullah ibn-i Mubarek.”
Tevhid Ocağı / Doğunun ve Batının Eri