Hayatımın Manzumesi
.......'tır, anamın kucağı, babamın öğüt verici sesi, Mardin ilkler, ilk heyecanlar manzumesi; İstanbul'dur, çözülmesi imkansız insanlar bilmecesi, Uşak'tır, "İnsanları idare etmek zor bir sanattır, felsefesi, Kocaeli oldu bana; hayat tecrübesi, Zor bulunur insanın iyisi ve delisi. Bundan sonrası bana muammadır, Hak Teala'ya kalmış gerisi. Hayat ezel ebed arasında birkaç mısralık bir esrar manzumesi. KK
Kemal Kartal
Kemal Kartal
İstanbul, medeniyet tezgahını dokurken, ona her el bir türlü malzeme taşıdı. Sanatkarı vardı ki, mermeri balmumu gibi kolaylıkla işler, ona bir devrin zevkini kazır, dilini konuştururdu. Ustası vardı ki, dağlardan yuvarlanıp gelen bir ağaç; kütüğünü bir sanat bilmecesi haline sokar, keser oyar nakışlayıp bezerdi. Demirden, tunçtan, pirinçten, bakırdan yaptığı eşyalarını işleniş sırlarını hala bir muamma olmakta bırakan mütevazi zanaatkarından, gergef önünde bir ibadet huşu ile kendinden geçmiş, kumaşım üstünde çalışan sağ eli ile, altında çalışan sol eli, bir fidanın dalları ve kökü kadar birbiriyle anlaşmış bu mühürsüz imzasız antlaşmanın semeresini veren genç kızına kadar her biri, o medeniyetin bir işçisi idi.
Reklam
Istanbul, medeniyet tezgâhını dokurken, ona her el bir türlü malzeme taşıdı, San'atkârı vardı ki, mermeri bal mumu gibi kolaylıkla işler, ona bir devrin zev kini kazır, dilini konuştururdu. Ustası vardı ki, dağlardan yuvarlanıp gelen bir ağaç kütüğünü bir sanʼat bilmecesi hâline sokar, keser, oyar, nakışlayıp bezerdi. Demirden, tunçtan, pirinçten, bakırdan yaptığı eşyâların işleniş sırrını hâlâ bir muammâ olmakta bırakan mütevâzı zanâatkârından, gergef önünde bir ibâdet huşûu ile kendinden geçmiş, kumaşın üstünde çalışan sağ eli ile, altında çalışan sol eli, bir fidanın dalları ve kökü kadar birbiriyle anlaşmış, bu mühürsüz imzâsız antlaşmanın semeresini veren genç kızına kadar her biri, o medeniyetin bir işçisi idi. Bu devirde zevk, nasıl bir âhenk bulmuştu ki gene o kız, anasının dokuduğu bezin üstüne fırçasını müşkülâtsız tasarruf eden bir ressam mahâreti ile, renk ve şekil terkîbinin en hârikulâdesini nakşederdi. Evinin her köşesine kendi zevkinin damgasını vuran bu kız, giydiği terlikten, ilerde kocasına kullandıracağı uçkura, para ve mühür kesesine kadar her el süreceği eşyâda, akla şaşkınlık ve saygı veren bir mahâret, zevki mûcizeleştiren bir hüner göstermekte çağdaşlarıyla hep yarışta kaldı; buluşlarına, ilerleyişlerine attırdığı perendelerle zevk ve hüner meydanının en muzaffer koşucusu oldu.
FETİH ŞİİRİ İstanbul fatihlerinin aziz ve mübârek ruhlarına ithaf olunur. Maltepe sırtlarında bir İlkbahar gecesi (*), Çözülecek, mutlaka, şu Bizans bilmecesi... Vermek için askere son hücumda şevk, gayret, Otağ-ı Hümâyûn'da kuruluyor meşveret!.. Ne muhteşem gece bu ?.. Pırıl pırıl her taraf, Meş'aleler - er gibi birbiriyle tutmuş
İstanbul Bilmecesi
Canım İstanbul’um nazlı. Bir yanı lodos Bir yanı poyrazlı Deniz elli Deniz ayaklı Deniz parmaklı Taşları altın demişler Gelip demir atmışlar Atanlar haklı . Her taşı altınmış Altın ne kelime Her taşı deniz Her taşı kız Her taşı dişi Her taşı kan Geçmişi kınalı. Bedri Rahmi Eyüboğlu
Sayfa 31 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 27.Basım
440 syf.
8/10 puan verdi
·
9 günde okudu
Kitap 5 bölümden oluşuyor. Ilk bolümde nerdeyse çok az diyalog var ve 80 sayfaya yakın yer tasviri yapıyor diyebilirim. Aslında betimlemeleri severim ama zaman zaman sıkıldığım oldu. Sabırla devam ettiğinizde kitap ikinci bölümden itibaren mükemmelleşiyor.( Bu haliyle Tutunamayanlar kitabının okuyucularinin tutunanlar ve tutunamayanlar olarak
Gelişin Bilmecesi
Gelişin BilmecesiV. S. Naipaul · Can Yayınları · 201331 okunma
Reklam
“İstanbul medeniyet tezgâhını dokurken, ona her el bir türlü malzeme taşıdı. Sanatkârı vardı ki, mermeri balmumu gibi kolaylıkla isler, ona bir devrin zevkini kazır, dilini konuştururdu. Ustası vardı ki, dağlardan yuvarlanıp gelen bir ağaç kütüğünü bir sanat bilmecesi haline sokar, keser oyar nakışlayıp bezerdi. Demirden, tunçtan, pirinçten, bakırdan yaptığı eşyaların ileniş sırrını hâlâ bir muâmma olmakta bırakan mütevazı zanaatkarından, gergef önünde bir ibadet huşuu ile kendinden geçmiş, kumasın üstünde çalışan sağ eli ile altında çalışan sol eli, bir fidanın dalları ve kökü kadar birbiriyle anlaşmış, bu mühürsüz imzâsız andlaşmanın semeresini veren genç kızına kadar her biri, o medeniyetin bir isçisi idi. Bu devirde zevk, nasıl bir ahenk bulmuştu ki gene o kız, anasının dokuduğu bezin üstüne fırçasını müşkülatsız tasarruf eden bir ressam mahareti ile, renk ve sekil terkibinin en harikuladesini nakşederdi.